Vakıa Suresi, 75-80. Ayetleri
Turgut Çiftçi
Her türlü ayartıcı şeytani güçlerden Allah’a sığınırım:
56Vakıa sûresi: 75. ayet-Yo. Yıldızların çöküş yerlerine ant içerim ki:
56: 76-Çünkü bu, şayet bilincine varırsanız, elbette olağanüstü bir yemindir,
56: 77-Kuşkusuz o, elbette çok değerli(kerîm) bir Kur’an ‘dır;
56: 78-Koruma altındaki/saklı (meknûn) bir kitaptadır(kitâb),
56: 79-Tertemiz tutulanlardan (el-mutahhar) başkası ona dokunamaz(mess);
56: 80-Varlıklar dünyasının Rabb ‘inden indirilip sunulmadır.
AYETLERİN ETİMOLOJİK VE SEMANTİK ANALİZİ
Yukarıdaki ayetleri Kur’an ve kendi bağlamında tahlil edecek olursak;
56/79- “Tertemiz tutulanlardan (el-mutahhar) başkası ona dokunamaz (mess);”
1.
ZAMİR: Dilbilgisinin genel bir kuralı gereği haklı bir gerekçe olmadıkça, “Zamir, daima en yakındaki isme döner”. 56: 79 ‘daki “ONA” zamiri, Kur’an’a değil, kendisine en yakın isim olan, ‘koruma altındaki kitaba’ döner. Allah katında olan koruma altındaki kitaba temiz tutulanlardan başkası dokunamaz. Koruma altındaki kitap Allah katındaki ana kitaptır (Levh-i Mahfuz). Bkz. 13/39 43/2-4 50/4 85/21-22
2.
“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]”, etken değil edilgen bir ifadedir. Edilgenlik, eylemin başkası tarafından yapıldığını gösterir. Temizlenme, kişinin kendisi tarafından değil Allah tarafından yapılmıştır. Bkz. 80/11-16 Oysa eğer herhangi bir özrü yoksa insana abdesti başkası aldırmaz, bizatihi kendisi alır.
3.
“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]” sözcüğü Kur’an’da 6 ayette kullanılmıştır. Bu ayetlerin hiçbirinde bu sözcük ‘abdestli’ anlamına gelmez. Bkz. 2/25 3/15 4/57 56/79 80/14 98/2
4.
“TEMİZ TUTULANLAR [el-mutahhar]” sözcüğü Kur’an‘da, somut bir temizliği değil, soyut temizliği ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Örneğin, ‘tertemiz (mutahhar) eşler gibi. Bkz. 2/25 3/15 4/57. Burada kastedilen elbette ‘abdestli eşler’ değildir. Yine diğer kullanım ‘tertemiz(mutahhar) sayfalar’ gibi. Bkz. 80/14 98/2. Burada da kastedilen asla ‘abdestli sayfalar’ değildir.
5.
Bu ayette (56Vakıa: 79) “DOKUNMAK [mess]” fiili ‘soyut dokunma’ anlamındadır. Dokunmak (mess) fiili, Kur’an‘da 61 yerde kullanılmıştır ve tamamı soyut dokunmadır. “Etkileme” anlamında bir dokunmayı ifade etmektedir: Örneğin, ‘sevincin dokunması’ (7: 95), ‘sıkıntının dokunması’ (2: 214), ‘yorgunluğun dokunması’ (35: 35), ‘kötülüğün dokunması’ (3: 174) gibi. Sevinç, sıkıntı veya yorgunluğun dokunması somut bir kitaba dokunur gibi dokunma değildir. Oysa mushaf, somut bir kitaptır. Kuşkusuz ona dokunuş da, somut bir dokunuştur.
6.
Kur’an ‘da SOMUT DOKUNMA anlamında, “[mess: aslı mss]” fiili değil, farklı kökten gelen ‘[lems]’ fiili kullanılmıştır. ‘[lems]’ fiilinin Kur’an’daki kullanımı şöyledir.
“Ve lev nezzelna aleyke kitaben fi kirtasin fe lemesuhu bi eydihim le kalellezine keferu in haza illa sihrum mubîn.” (“Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da ona elleriyle dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.”) (6En’am: 7)
Demek ki Kur’an’da somut dokunma için ‘mess’ değil ‘lems’ fiili kullanılmıştır. Eğer Allah Mushaf’a doğrudan ellerimizle dokunma yönünde bir talebi olsaydı 57Vakıa: 79. ayette ‘mess’ değil ‘lems’ fiilini kullanacaktı.
Kur’an’da ovarak, ovuşturarak dokunmak için ise “mesh” fiili kullanılmıştır. Bildiğimiz mesh etmek anlamına gelen bu fiil de “mess” fiilinden ayrı bir köke sahiptir.
7.
Yine bu ayette (56Vakıa: 79) kullanılan ‘DOKUNMAK’ fiili, dilbilgisi açısından bir yasaklama değil, olumsuzluk ifade etmektedir. Ayette, “dokunmasın” (İngilizce’deki ‘let them not touch’) veya “dokunmamalı” (İngilizce’deki ‘they mustn’t touch’) gibi bir emir veya yasaklama kipi değil, “dokunmaz” (İngilizce’deki ‘they don’t touch’) veya “dokunamaz” (İngilizce’deki ‘they can’t touch’ olumsuzluk veya yetersizlik eki kullanılmıştır. Bu durum Arapça dilbilgisi bilmeyi gerektirmektedir. Eğer yasaklama kipi olsaydı bu ayet, gramer kuralları gereği, “La yemessehu” veya “La yemsushu” olacaktı. Oysa ayette olumsuzluk ekinin bir sonucu olarak “La yemessuhu” gelmiştir. Kur’an’da “[mess]” fiilinin yasaklama kipinin kullanımına dair örnekler vardır. Bkz. 7/73; 11/64; 26/156. Bu ayetler de, “Sakın ha, o deveye kötülükle dokunmayın (kötülük yapmayın” diye bildirilerek yasaklama kipi örnekleri görülmektedir.
8.
İDDİALAR: 56Vakıa: 75-80‘de anlatılmak istenen konu, Mekkeli çoktanrıcı müşriklerin:” Bu sözleri (Kur’an‘ı), ona şeytanlar, cinler indiriyor. Muhammed de, bunun kendisine Allah tarafından geldiğini zannediyor(8Enfal: 32).” gibi iddialarına cevaptır. Benzer iddialar için bkz. 69: 38-47; 81: 15-28; 26: 192-195,210-212,221-223; 52: 29-36.
9.
TEYİT: 56Vakıa: 80. ayette bildirilen; “Allah tarafından indirilmedir”, cümlesi de sözü geçen iddialara cevap vermeyi amaçladığını teyit etmektedir. 56Vakıa: 79 ‘daki “ona” zamiri en yakın isme döner; ama 56Vakıa: 80’da herhangi bir zamir yok, cümle vardır. Zamir isme, cümleler ise, anlatılan konuya döner. 56Vakıa: 80’da, öznesi belirtilmeyen cümle, konunun bütününün yanıtıdır.
10.
Kur’an‘a göre TEMİZ OLMAYANLAR kimlerdir?
a) Çoktanrıcı müşrikler: 9Tövbe: 28
b) Kararsız ikiyüzlü münafıklar: 9Tövbe: 95
11.
Müslümanlar, asla pis ve iğrenç değildir. Bunu hem Kur’an, hem de pek çok hadis desteklemektedir. Müslümanlar ancak doğru işler yapmazlarsa, dürüst olmazlarsa kirlenebilirler, tövbe ederek ve durumlarını düzelterek temizlenirler.
12.
Kur’an‘da ABDEST sadece namaz için emredilmiştir. Abdestle ilgili bilgi, Kur’an‘da iki ayette bildirilmiştir. Bkz. 4Nisa: 43; 5Maide: 6.
Buna göre,
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da…” (5Maide: 6)
13.
YEMİN: Kur’an ‘da Allah, son derece ciddi bir konuyu anlatırken, konuya dikkat çekmek için yemin etmiştir. Dolayısıyla yemin, şirk, inkar ve benzeri konularda dile getirilmiştir. Bu konunun başlangıcı olan 56Vakıa: 75-76 âyetleri yeminle başladığı gibi, ayrıca yeminin üzerinde de ciddiyetle durulmuştur. Oysa abdest konusu, Kur’an‘daki şirk, kulluk, îmân, dostluk, namaz veya zekat kadar üzerinde durulan veya yaptırımı bunlar kadar ağır olan bir konu değildir. Yeminle ilgili benzer örnekler için bkz. 56: 75-76; 69: 38; 70: 40; 75: 1-2; 81: 15; 84: 16; 89: 5; 90: 1.
14.
56Vakıa: 79. ayette anlatılmak istenen konu, Allah katındaki Levh- Mahfuz’a cinlerin ve şeytanların değil yalnızca Allah tarafından her türlü çirkeflik, pislik ve iğrençlikten uzak olan ve tertemiz kalmaları sağlanan meleklerin ulaşabileceği ve dokunabileceğidir. O tertemiz kılınan meleklerden başkası Allah katındaki koruma altındaki kitaba dokunamaz (dokunmasın yasaklaması değil) ve ulaşamaz.
BKZ. MUSHAF’A ABDESTSİZ DOKUNULUR MU? DİN BİLGİNLERİNİN GÖRÜŞLERİ
KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ?
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
…Cünüp olan (veya abdestsiz bulunan) kimsenin mushafa dokunmasının haram olduğunu kabul eden fakihler, delil olarak Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti ve bazı hadisleri ileri sürerler. “Ona sadece temiz olanlar dokunur” (el-Vakıa 56/79) mealindeki ayetin metninde yer alan ve “dokunulmama” kavramını yönlendiren zamirin, önceki iki ayette geçen mushaf anlamındaki “Kur’an”a mı, yoksa levh-i mahfuz anlamındaki “kitab”a mı raci olduğu bilginler arasında ihtilaflıdır. Eğer zamir Kur’an’a raci ise ayetten, “Kur’an’a sadece cünüplükten, abdestsizlikten ve maddi kirliliklerden temizlenmiş olanlar dokunabilir”, levh-i mahfuza raci ise, “Levh-i mahfuzdaki kitaba sadece melekler dokunabilir” şeklinde bir mana çıkar. Müfessirler, ikinci mananın Kur’an üslübuna daha uygun düştüğünü belirtirler (bk.Taberi, XXVII, 118-119; Razi, XXIX, 194-195). Fakihlerin büyük çoğunluğu Hz. Peygamber’den nakledilen, “Kur’an’a ancak temiz olanlar dokunabilir” (el-Muvatta’, “Kur’an”, 1 ; Nesai, “Kasame”, 46) mealindeki hadisi de delil kabul etmişlerdir. Ancak cünüp kimsenin mushafa dokunmasının caiz olmadığı konusunda icma bulunduğu kaydedilmekle birlikte bu hadisin sıhhati ve birden fazla manaya gelen “temiz” (tahir) kelimesinin buradaki anlamı konusunda farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Bu sebeple bazı sahabiler ve tabiin alimleri, abdestsiz kimsenin mushafa dokunabileceğini belirtmişler, Davud ez-Zahiri ve diğer bazı fakihler, cünüp kimsenin de mushafa dokunmasında sakınca bulunmadığını ileri sürmüşlerdir (bk. Şevkani, I, 243-245). (Bkz.Türkiye Diyanet Vakfı İSLAM ANSİKLOPEDİSİ Cenabet maddesi)
KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ?
TEFSİRLER
ELMALILI HAMDİ YAZIR TEFSİRİ
5Maide/6-“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın…” AÇIKLAMA: …Sahabeden Alkame b. el-Feğra demiştir ki: “Bu âyeti ininceye kadar Resullullah su dökmüş (küçük abdestini yapmış) olursa, abdest almadıkça ne konuşur, ne de selam alırdı. Biz söyleriz, o söylemez, biz selam veririz, o vermez ve almazdı.” Yani Ebu Hayyan’ın da naklettiği üzere Resullulllah, bu âyetten önce abdestsiz bir iş yapmak şöyle dursun, söz bile söylemezdi. Şu halde bunun inişi abdestin her işi için değil, namaz için farzolduğunu açıklamakla Resulullah’a bir ruhsat ifade etmiştir.Anılan sefer, ifk (iftira) kıssasının ortaya çıktığı Benî Mustalik Gazvesi olduğuna, bunun da hicrî altıncı sene şaban ayında Hudeybiye seferinden önce vuku bulunduğuna göre bu âyet, Mâide sûresinin ilk inen âyetlerinden ve hatta bu sûrenin Hudeybiye’den sonra inmiş olduğu söylendiğine göre inişinin başlangıcı olan ilk âyeti demek olur.
PROF.SÜLEYMAN ATEŞ-KUR’AN-I KERÎM TEFSİRİ
56Vakıa/79-…Burada “kitâbun meknun”, Büruc Suresinde “Levh-i Mahfûz” olarak zikredilir: “Hayır o, levhi mahfuzda bulunan şerefli bir Kur’an’dır”(85/21-22), Büruc Suresindeki ayetlerin ışığı altında bu ayette geçen kitabın levh, meknunun da mahfuz anlamında kullanıldığı kanısındayız. Orada olduğu gibi burada da Kur’an’ın, levhalara yazılıp saklandığı ve özenle korunduğu anlatılmaktadır.
Bizim kanaatimize göre Kitôb-ı Meknun ve Levh-i Mahfuz farklı üs!ûb ile aynı şeyi anlatmaktadır. Bunlarla anlatılan, Hz. Musa’ya, Tur’da verilmiş olan yazılı Levhalar’dır. el-Mütetahherûn ise, o levhaları özenle saklayan, titizlikle uygulayan temiz, sünnetli, rasih olarak tanımlanan Kitap ehli bilginleridir. Çünkü Arapçada mütetahher, temizlenen anlamına geldiği gıbi sünnetli anlamına da gelir.
İşte gerek burada, gerek Büruc Süresinin 21-22 nci ayetlerinde, Hz. Muhammed’e vahyedilen Kur’an’ın, daha önce Musa’ya verilen levhalar’da mevcud olduğu vurgulanmaktadır.
Çoğunluğa göre kitâb-ı meknun, Kur’an vahiylerini içeren mushaftır. Mutahherun (temizler) de Kur’an’ı yazıp özenle saklayan müslümanlardır. Buna göre Kur’an-ı Kerim’i tutabilmek için abdestli olmak gerekir. Fakat buradaki kitôb-ı meknun’u veya Büruc Suresindeki levh-i mahfûz’u -ki ikisi de aynı anlamdadır- Kur’an’ın, kendisinden indirildiği gökteki asıl nüsha, yani Allah’ın ezeli bilgi hazinesi olarak tefsir edenler, ona el süren temizlerin de melekler olduğunu söylemişlerdir. Ancak tertemiz melekler ona ulaşabilirler. Kur’an-ı Kerim’i de Allah’ın meleği Cebrail, oradan alıp indirmektedir. Herhangi bir cinnin, şeytanın levh-i mahfûza (o saklı kitaba) yaklaşması mümkün değildir. Binaenaleyh Hz. Muhammed’e gelen bu Kur’an, bir cin, şeytan sözü değil, meleğin, Allah tarafından indirdiği ilahi sözlerdir. Bu tefsire göre temiz olanlar meleklerdir. Ayette kasdedilen melekler olduğu için, insanların, Kur’an’ı abdestsiz tutmalarında bir sakınca yoktur.
Çünkü insanlar melek değildir ki temiz olmaları gereksin. Selman-ı Farisi gibi bazı sahabiler, kitabı meknun’un, levh-i mahfuz olduğunu, ona dokunan temizlerin de melekler olduğunu ve ayetin, Kur’an’ı abdestli olarak tutmakla bir ilgisi bulunmadığını söylemiştir. Katade: “Allah katında ona kimse dokunamaz, fakat bu dünyada ona pis, mecusi, münafık da dokunur, el sürer” demiştir. Bazıları da temizler ile Tevrat ve İncil’i taşıyanlar (yani Kitap ehli), yahut melekler ve peygamberlerin kasdedildiğini söylemişlerdir. Taberi‘ye göre el-mutahherûn sözü, bu sayılanların hepsini kapsar. Melekler de, peygamberler de, günahlardan temiz olan herkes de bu temizlerin kapsamındadır'(Cami’u’l-beyân: 27/206). (S.Ateş c.5 s.2608)
TEFHİMU’L-KUR’AN TEFSİRİ-MEVDÛDÎ
56Vâkıa/77-Hiç tartışmasız bu, Kur’an-ı Kerim’dir. 78-Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı)dır. 79-Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz. AÇIKLAMA: Yani, Levh-i Mahfuz’da. Bundan dolayı Kitab-ı Meknun (korunmuş kitap) denilmiştir. Öyle ki, hiç kimse ona yaklaşamaz. Yani Kur’an, Rasulullah’a nazil olmadan önce Allah indinde mahfuz idi. Dolayısı ile hiç kimse onu değiştiremez ve ona yaklaşamaz. . Bu ayet, kafirlerin, “Kur’an’ı Muhammed’e Allah vahyetmiyor. O’na cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar” şeklindeki iddialarına bir reddiyedir. Nitekim bu iddialanın cevabı Kur’an’ın muhtelif yerlerinde verilmiştir. Örneğin, Şuara Suresi’nde (210-212) şöyle buyurulmuştur: “O Kur’an’ı şeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da, çünkü onlar işitmekten uzaklaştırılmışlardır.” Aynı konu bu ayette de ele alınmıştır. “İlla’l-Mutahharun” (Temiz olanlar hariç) Yani Kur’an’ın vahyolunmasına, nüzulüne, değil şeytanların müdahale etmesi, tahir (temiz) olan meleklerden başkası onun yanına dahi yaklaşamaz. Melekler için “mutahharûn” ifadesinin kullanılmasının nedeni, Allah’ın onları her türlü kötülükten arınmış varlık kılmış olmasıdır. Bu ayeti, Enes bin Malik, İbn Abbas, Said bin Cübeyr, İkrime, Mücahid, Katade, Ebu-l Aliye, Süddî, Dahhak ve İbn Zeyd yukarıda açıkladığımız şekilde yorumlamışlardır. Nitekim ayetin siyak ve sibakından da aynı anlam çıkmaktadır. Zira bu ayet, kafirlerin Tevhid ve Ahiret akidesi hakkında yanlış düşünceleri beyan edilirken onların bu yanlışlarının vurgulanması sadedinde zikredilmiştir. Kur’an yüce bir kitap olduğu ve hiç kimsenin ona müdahale edemeyeceği gerçeğinden hareketle yıldızlar üzerine yemin edilmiştir. Çünkü O, Allah indinde mahfuzdur ve ayrıca Hz. Peygamber’e nazil olurken pâk ve temiz (Mutahharûn) meleklerden başkası O’na yaklaşamaz. Bazı müfessirler ayette geçen (La) yı nehiy La’sı olarak kabul etmiş, ayeti “temiz olanlardan başkasının Ona dokunmaması gerekir” şeklinde yorumlamıştır. Bazıları ise nehiy “La”sı olarak kabul etmiş ve ayete “temiz olanlardan başkası Ona dokunamaz” şeklinde anlam vermiştir. Bu müfessirler, bu nehyin, Rasulullah’ın (Müslümanlar kardeştir. Biri diğerine zulm etmez.” hadisindeki gibi kullanıldığı görüşündedirler. Yani, “Bir Müslüman diğerine zulmetmesin” denilmek istenmiştir. Dolayısı ile ayetin anlamı da “temiz olmayan bir kimse Kur’an’a dokunmasın” şeklinde anlaşılmalıdır. Ancak bu yorum ayetin siyak ve sibakı ile uygunluk arzetmemektedir. Çünkü ayette kafirlere seslenilmektedir. Yani şöyle buyurulmuştur: “Bu, Allah tarafından nazil edilen bir sözdür ve “Rasulullah’a cinler ve şeytanlar ilka ediyorlar” şeklindeki düşünceniz batıldır. Zira O’na temiz olandan başkası yaklaşamaz bile.” Görüldüğü gibi bu ayetten, “Mushaf’a abdestsiz dokunmak yasaktır” şeklinde fıkhi bir hüküm çıkarmak doğru değildir ve açıkça ayetin nüzul sebebinin de bu olmadığını söyleyebiliriz. Ancak, Allah indinde bu kitaba temiz olanların dışında hiç bir mahluk nasıl yaklaşamaz ise, dünyada da bu kitaba, ilahî bir kitap olarak iman edenlerin, temiz olmadan ona dokunmaktan kaçınmaları gerektiği öne sürülebilir.
FİZİLAL´İL KUR`AN TEFSİRİ-S.KUTUB
56Vâkıa/79-“Ona tertemiz olanlardan başkası dokunamaz.” AÇIKLAMA: Bazı müşrikler Kur’an’ın şeytanlar tarafından yere indirilmiş bir mesaj olduğunu ileri sürdüler. Bu ayet bu iddiayı reddediyor. Çünkü yüce Allah’ın bilgisi ve koruması altında saklanan bu kitaba şeytanlar dokunamaz. Onu Peygambere getirenler, tertemiz meleklerdir. “Ona sadece tertemiz olanlar dokunabilir ” ayetinin en tutarlı, en mantıklı açıklaması budur. Sebebine gelince ayetin başındaki “lâ” edatı cümledeki eylemin gerçekleşmeyeceğini belirten bir olumsuzluk edatıdır, yasaklama anlamı taşıyan bir edat değildir. Yoksa yeryüzünde bu Kur’an’ı temizler de, pisler de, mü’minler de, kafirler de elleyebilirler. Bu durumda olumsuz anlamı gerçeklik kazanamaz, askıda kalır. Yalnız eğer olumsuzluk müşriklerin Kur’an’ı şeytanların indirdikleri yolundaki iddialarına bağlanır da arkasından bu iddianın reddedildiği kabul edilirse cümlenin anlamındaki olumsuzluk gerçekleşmiş olur. Çünkü o takdirde Kur’an’ın gökte saklanan orjinaline “temizler”den başkası dokunmamış olur. Bir sonraki ayet de bu yaklaşım tarzını destekler. “O Allah tarafından indirilmiştir.”Yani şeytanların getirdikleri bir mesaj değildir. Yalnız elimizde bu ayetin başka bir anlama geldiğini belirten iki hadis vardır. Bu hadislere göre ayetin anlamı “Kur’an’a sadece temiz olanlar el sürebilir” biçimindedir. Fakat tefsir bilgini İbn-i Kesir bu hadisler hakkında şöyle diyor: “Bu hadisler Zehri ve başkaları tarafından aktarılmıştır. Böyle bir aktarma zincirine güvenerek getirdikleri sözleri delil olarak kullanmamız doğru değildir. Bu hadisi Darukudni Amr b. Hazm’e, Abdullah b. Ömer’e ve Osman b. Ebul As’a dayandırarak aktarmıştır. Ama her üçünün aktarma zincirlerinde de tartışılabilir halkalar vardır. Doğrusunu Allah bilir.”
KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ?
MEALLER
KUR’AN-I KERÎM AÇIKLAMALI MEÂLİ
TÜRKİYE DİYANET VAKFI YAYINLARI(KOMİSYON)
56Vâkıa/79-“Ona ancak temizlenenler dokunabilir.” AÇIKLAMA: Ayette geçen kitabın elimizdeki mushaf veya levh-i mahfuzdaki aslı olduğu söylenmiştir. Mushaf olduğu yolundaki yoruma göre Kur’an ‘ın abdestsiz ele alınamayacağına hükmedilmiştir. Kur’an abdestsiz tutulmaz fakat ezbere okunabilir…
KUR’AN-I KERÎM VE TÜRKÇE ANLAMI
ALİ BULAÇ-BAKIŞ YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.”
KUR’AN-I KERÎM TÜRKÇE MEALİ İBN KESİR- 56Vâkıa/79-“Ona, arınmış olanlardan başkası dokunamaz.”
KUR’AN-I KERÎM VE YÜCE MEÂLİ
SÜLEYMAN ATEŞàYENİ UFUKLAR NEŞRİYAT
56Vâkıa/79-“Ki ona, temizlerden başkası dokunmaz.” AÇIKLAMA: Burada sözü edilen saklı Kitap ‘ın, Levh-i Mahfûz olduğunu söyleyenler varsa da, kanaatimize göre bu Kur’an ‘dan önceki İlahi Kitaptır. Burada yahudi alimlerin, kitaplarına olan saygı ve özenlerine işaret edilmektedir. Bu tabirle Mushaf ‘ın kendisi de kasdedilmiş olabilir. Eğer kasıt Mushaf ise Kur’an ‘a, tertemiz, abdestli olanlardan başkasının el süremeyeceği anlatılır. Kitab-ı Meknûn ‘u, Mushaf ‘ın kendisi kabul edenlerin çoğunluğu, abdestsiz Mushaf ‘a el sürülemeyeceğini düşünmüş ve benimsemişlerdir. Abdestsiz Mushaf ‘a el sürülmese de abdestsiz Kur’an okunabilir. Yine fakihlerin görüşüne göre cünüp iken Kur’an ‘a ne el sürülür, ne de ezbere okunur. Ancak bu görüşlerin Kur’an ‘dan kaynaklanan bir delili yoktur. Nitekim Selman-ı Farisi gibi bazı sahabîler, abdestsiz Kur’an ‘ın tutulabileceği kanısındadırlar.
KUR’AN-I KERÎM VE TÜRKÇE ANLAMI
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK-YENİ BOYUT YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz.”
KUR’AN-I KERÎM ‘İN TÜRKÇE ANLAMI
ŞABAN PİRİŞ-BAHAR YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Ona, Mutahhar olanlardan başkasının dokunamadığı.” AÇIKLAMA: KİTABUN MEKNUN: Gizli kitap. Yani şeytan gibi şerli varlıkların tasarrufundan korunmuş bilgi hazinesi. Kur’an ‘ın indirildiği kaynak. Bu kitap, daha genel ilahi bilgi hazinesi olan LEVH-İ MAHFÛZ ‘dadır. Bkz.85Burûc/21-22 MUTAHHARÛN:Temiz olanlar. Yani hayır için çalışan, Kitabun Meknûna zarar vermeyen melekler. Mutahhar, maddi değil, manevi temizliktir. Manevi olarak kirli olan cin şeytanları Kur’an ‘ın kaynağına ve kendisine dokunamaz, zarar veremezler. İnsan şeytanları ise, Kur’an ‘dan yararlanıp kurtuluşa eremezler. Bkz. 80Abese/14 98Beyyine/2
KUR’AN MESAJI(MEAL-TEFSİR)
MUHAMMED ESED-İŞARET YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Ki ona ancak(kalben) temiz olanlar dokunabilir.” AÇIKLAMA: Yani, yalnızca temiz kalpli olanlar onu doğru olarak anlayabilir ve ondan bir fayda elde edebilirler. “Sağlam korunan (yani bozulmaz) ilahi kelama” (kitabun meknûn) yapılan bir önceki atıf konusunda 85/21-22
KUR’AN-I KERÎM ‘İN TERCÜME VE TEFSİRİ(TANRI BUYRUĞU)
ÖMER RIZA DOĞRUL-İNKILAP VE AKA KİTABEVLERİ
56Vâkıa/79-“Ona ancak pak olanlar dokunabilir.” AÇIKLAMA: Kur’an, şanlı şerefli bir kitaptır. Yani Kur’an ‘ı okuyanlar şanlı, şerefli insan olurlar. Kur’an, masun ve mahfuzdur. Pak olmayan müşrikler, ona katiyen dokunamazlar. Bunlar, müşriklikten temizlenmedikçe, Kur’an ‘dan istifade edemezler, kalpleri temiz olmayanlar da Kur’an ‘dan istifade edemezler.
KUR’AN-I KERÎM VE AÇIKLAMALI MEÂLİ
BAHAEDDİN SAĞLAM-TEBLİĞ YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Temizlerden başkası ona dokunamaz.(Onu anlamaz)”
THE NOBLE QUR’AN[TABERÎ-KURTUBÎ VE İBN KESÎR TEFSİRİNDEN ALINTILI]
MUHAMMED TAQIU’D-DÎN AL-HİLALÎ-HİLAL YAYINEVİ
56Vâkıa/77-“That (this) is indeed an honourable recital (the Noble Qur’ân)
56Vâkıa/78-“In a Book well-guarded (with Allah in the heaven i.e. Al-Lavh Al-Mahfûz).
56Vâkıa/79-“Which (that Book with Allah) none can touch but those who are pure from sins (i.e. the angels).”
THE GLORIOUS QUR’AN
MARMARADUKE PICKTHALL-ÇAĞRI YAYINLARI
56Vâkıa/79-“Which none toucheth save the purified.”
QUR’AN-I KERÎM- M.H.SHAKIR
56Vâkıa/79-“None shall touch it save the purified ones.”
KUR’AN OKURKEN ABDEST GEREKİR Mİ? à ALTI HADİS KİTABINDAN(KÜTÜBÜ SİTTE) KANITLAR
3890-İbnu Abbas anlatıyor:”Resûlullah bir gün helâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazısı:)” Size abdest suyu getirmeyelim mi?” dediler. Onlara: “Ben, ancak namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!” cevabını verdi.” Müslim, Hayz 118, (374); Ebu Davud, Et’ime 11, (3760); Tirmizi, Et’ime 40, (1848); Nesai, Taharet 101, (1, 85). (c.3 Hadis No.3890)
811-Abdullah İbnu Ebî Bekr İbni Amr İbni Hazm, “Hz. Resûlullah’ın Amr İbnu Hazm’a yazdığı mektupta: “Kur’ân’a sâdece temiz olanlar dokunsun” emri de vardı.” [Muvatta, Kur’ân 1, (1, 199).] AÇIKLAMA:Bu hadis, Vâkıa suresinde yer alan: “Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez” (79. ayet) meâlindeki âyetle ilgili olarak burada kaydedilmiştir. Hammad, Ebu’l-Âliye, Said İbnu Cübeyr, sahabe İbnu Abbas gibi bazıları bu âyet-i kerimede zikri geçen mutahharun’dan maksadın melâike olduğunu ve dokunulması yasaklanmış olan Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’daki Kur’an olduğunu söylemiştir.Katâde, “O’na Allah indinde temizler dışında kimse dokunamaz, dünyada iken Kur’ân’a mecusi olan da, kirli olan da, münâfık olan da dokunmaktadır” der. Selman-ı Fârisî, Enes İbnu Mâlik gibi bir kısım sahâbeden gelen rivayetler bu âyetle mü’minlerin Kur’ân’a abdestsiz olarak dokunamayacağını ifade ederler. Nitekim Hz. Ömer ‘in Müslüman oluşuyla ilgili rivayet de bunu te’yid eder. Orada, Hz. Ömer kız kardeşine: “Şu okumakta olduğunuz yazıyı bana verin” dediği zaman kız kardeşi: “Sen kirlisin, ona sadece temizler dokunur, kalk yıkan” der. O da kalkar, yıkanır ve sonra da Kur’ân parçasını alır. Keza, sadedinde olduğumuz rivayet de Hz. Peygamber ‘in yazdığı mektupta bile, Kur’ân-ı Kerim’e temiz olmayanların dokunmayacağını ta’lim buyurmaktadır. Sa’d, İbnu Ömer, Hasan Basrî, Nehâî gibi seleften pek çoğu hep buna kani olmuşlardır.Yukarıda da belirttiğimiz gibi, âyet-i kerimedeki nefyi, Levh-i Mahfuz’daki Kur’ân’a hamleden bazı alimler olmuş ise de, evlâ görüş Müslümanlara hamlidir ve kitaplarını temiz halde olmadan tutmamalarıdır. c.4 s.288
3771-Hz.Ali anlatyor: “Resûlullah, cünüb olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup ta’lim ederdi.” (c.10 s.548 /39)
3772-“Resûlullah heladan çıkınca Kur’an okutur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” Ebu Dâvud, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111, (146); Nesai, Tahâret 171, (1, 144). Hadis No.3745 AÇIKLAMA: Cünübün ve hayızlının Kur’an okuması meselesi biraz ihtilaflıdır. Büyük ekseriyet haram olduğunda ittifak etmiştir. İmam Mâlik cünübün tek âyet ve o miktarda Kur’an’ı okuyamayacağını söylerse de hayızlının okuyabileceğini, aksi takdirde Kur’an’ı unutacağını söylediği rivayet edilmiştir. “Çünkü demiştir, hayız müddeti günlerce uzar, cenabet hali uzamaz.” İkrîme ve İbnu’l-Müseyyeb’in de cünüb’ün Kur’an okumasında beis görmedikleri kaydedilmiştir.Kur’an-ı Kerim’in cenabetken okunabileceği iddiası daha ziyade, Müslimde yer alan bir rivayete dayanır. Orada Hz. Âişe: “Resûlullah bütün hallerinde Allah’ı zikrederdi” buyurmaktadır.”Bütün hallerinde” deyince buna cenâbet hali de dahildir, zikrullah’ın içinde Kur’an kırâati de dahildir.Keza İbnu Abbas’tan kaydedilecek olan müteakip rivayetde bu görüşü teyid edecektir…
3773-Resûlullah, cünüb kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” Rezin tahric etmiştir. Buhari bab başlığında muallak olarak kaydetmiştir. Buhâri, (Hayz 7). (Hadislerin kaynağı için bakınız: Hadis Ansiklopedisi(Kutub-i Sitte) Prof.İbrahim Canan Akçağ Yayınları)
MUSHAFA ABDESTSİZ DOKUNMA MESELESİ(VAKIA SÛRESİNDEKİ İLGİLİ(56/75-79) AYETİN İNCELENMESİ)
Prof.Ankara Üniversitesi İlahiyat Fak. ‘den Hüseyin Atay, “Kur’ân ve Temizlik” , E.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi, II, 13-62. Atay, bu makalesinde abdestle Kur’an ‘a dokunmaya ilgi kurulan Vakıa suresi ayetlerinden yasak bir hükmün çıkamayacağını belirtmiş, daha sonra da ‘Mümin pis olmaz’ hadisi başta olmak üzere çeşitli rivayetlerden yola çıkarak abdestsiz Kur’ân okunmaz şeklindeki bir yasağı Kur’ân okumaya engel görmüş ve bazı müslümanların Kur’ân’a saygıyı yalnızca onun Mushafına gösterilen saygı ile sınırladıklarına vurgu yaparak sonuçta Kur’ân Mushafına abdestsiz dokunulabilir görüşünü öne çıkarmış; aksi görüşte olanların ise dayandıkları delillerin zayıf ve tutarsız olduğunu ileri sürerek bir anlamda onları yerden yere vurmuştur.
İbn Hazm bu ayetin, ancak semadaki temiz meleklerin Kur’ân’a dokunduğunu bildiren ihbârî bir cümle olduğunu, emir ve nehiy içermediğini; ihbârî bir lafzın emir-nehiy manasına alınabilmesi içinse açık bir nass yahut icma’ın olmasının gerektiğini, oysa bu konuda böyle bir şeyin olmadığını söyler. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 98-99. İbn Hazm, Mushafa abdestsiz dokunulamayacağı hakkındaki görüşlerin tutarlı olmadığını belirttikten sonra, Alkame b. Kays’ın bir Hristiyan katibe Kur’ân yazdırdığını da anlatır…
…Peygamberimizin bir takım hükümler bildirmek üzere, Necran’a gönderirken Amr b. Hazm’a yazdığı uzun mektubunda şu hüküm yer almıştır: “Kur’ân’a ancak temiz olanın dokunması..” Dârakutnî, Sünen, II, 121-122; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 28; Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr, XXIX, 193; İbn Hıbbân, Sahîh, XIV, 501-515; Malik, Muvatta’, Kur’ân 2; Dârimî, Talâk, 3; Beyhakî, Sünen, I, 87. Hadisin sahih olmadığı da söylenmiştir. İbn Kesîr, konu ile ilgili rivayetleri sıraladıktan sonra, bunların hepsinin isnadında problem var, kaydını düşer ki aynı kayıt Darakutnî’nin hâmişinde de mevcuttur. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; Dârakutnî, Sünen, II, 124; Zeyleî, Nasbü’r-Râye, I, 280-283. Elbânî de hadisi tahric ettikten sonra değerlendirmesini şöyle yapar: Hadisin tüm varyantlarında zafiyet vardır.
Rivayete göre, Hz. Ömer müslüman olmadan önce kızkardeşine, “Şu okuduğunuz şeyi(Ta Ha Sûresi) getirin de bir bakayım!” dediğinde kardeşi, “Ona arınmışlardan başkası dokunamaz” demiş, Ömer de kalkıp yıkanmış, müslüman olduğunu söylemiş ve mushafa dokunmuştur.” Dârakutnî, Sünen, II, 123; Zeyleî, Nasbü’r-Râye, I, 283; İbn Hişam, es-Sîre, III, 345; Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, V, 300; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225-226; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân, VI, 89; Bu rivayetin isnadında problem olduğu söylenmiştir. Bkz.Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 259. Bu arada surelerin nüzul sırasına göre tefsîr yazan Derveze Vakıa suresinin Taha suresinden sonra indiğini söyler. Bkz. İzzet Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, III, 100.
İbn Hazm, bu konudaki rivayetlerin sahih olmadığını, Kur’ân ayetlerinden bir kaç kelime ile tamamını okuma arasında fark olmadığını gerekçe göstererek, genel olarak cünüp, hayızlı, abdestli, abdestsiz herkesin Kur’ân okumasının, Mushafa dokunmasının, zikrullahla meşgul olmasının ve tilavet secdelerini yapmasının caiz olduğunu söyler. Saîd b. Müseyyeb ve Said b. Cübeyr’in, ‘Cünüb içinde/ezberinde Kur’ân bulundurduğu halde, neden onu okuyamasın?”dediklerini, İbn Abbas’ın cünüpken Bakara suresini okuduğunu nakleder. Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 94-96.
Hz. Peygamberin İslam’a davet mektuplarında ayetlerin yazılı olması da müslüman olmayanlara Kur’ân’ı yazılı olarak ulaştırmakta bir sakınca olmadığının bir delilidir. Zira tek bir ayete de Kur’ân denmiştir. Hz. Peygamberin davet mektuplarının hemen hepsi Kur’ândan bir ayet olan besmele ile başlamıştır. Mektuplarının çoğunda Taha suresi 47. ayeti ve Alu Imran suresinin 64. ayeti yer almıştır. Bkz. İbn Hıbbân, Sahîh, XIV, 495; Abidin Sönmez, Rasulullah’ın İslam’a Davet Mektupları, s, 52-60. Hz. Peygamber, onların mektuplara dokunacaklarını bile bile, onların içerisine ayetler yazmıştır. Bkz. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 96-97.
Peygamber, Kayser Herakliüs’e yazdığı mektubunda Tevbe suresi 29. ayetini yazmıştı. Ebu Ubeyd, Kitabü’l-Emvâl, s, 32; Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 232.
Hımyer krallarını İslam’a davet için gönderdiği elçiye bir takım tavsiyelerde bulunmuş ve onlara daveti ulaştırırken Beyyine suresini ve Şûrâ suresi 15. ayetini okumasını emretmişti. İbn Sa’d, Tabakât, I, 282-283; Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 286-287.
Peygamberimiz Hicretin 9. yılında müşriklere bir ültimatom olarak inen Berâe (Tevbe) suresinin başından 30-40 ayetin yazdırıp Hz. Ali’ye vermiş ve Hac sırasında tüm halka bu ayetleri okumasını ona emretmiştir. Bkz. Köksal Asım, İslam Tarihi, XVI, 429-441.
Bundan yola çıkarak Hakem, Hammâd, Davûd b. Ali gibi ilim adamları abdestli olsun olmasın müslüman ve kafirin Kur’ân’a dokunmasında bir sakınca olmadığını söylemişlerdir. Bu konudaİkrime’den gelen bir rivayete göre ise İbn Abbas’ın Kitap ehlinin Kur’ân okuma fırsatı tanınmamasını istediği anlaşılmaktadır. Bkz. Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 226-227. İbn Abbas’ın bu yaklaşımı, Hz. Peygamberin, Kur’ân sayfalarıyla küfür diyarına yolculuk yapılmasını yasaklayan (Bkz. Buhârî, Cihad 129; Müslim, İmare 93) hadisi ile aynı maksada yönelik olsa gerekir. Zira Hz. Peygamber, henüz bir kitap haline getirilmemiş ve inmeye devam eden Kur’ân pasajlarının, müslüman olmayanların eline geçerek tahrif edilmesi endişesiyle böyle bir yasak koymuştu.
Bu cümle ya Levh-i Mahfuz anlamındaki ‘Kitab’ın sıfatıdır, ya da Kur’ãn-ı Kerîm’in diğer bir sıfatıdır. İlk ihtimale göre arınmış olanlardan kasıt meleklerdir. İbn Abbas, İkrime, Mücahid, Said b. Cübeyr, Cabir b. Zeyd, Ebû Nüheyk, Ebu’l-Aliye, Enes b. Malik gibi pek çok kişi bu görüştedir. Onlardan kastın Tevrat ve İncil’i taşıyanlar, yahut melekler ve peygamberler gibi günahlardan arınmış kişiler olduğu da söylenmiştir. Taberî de arınmışlar kelimesinin, günahlardan arınmış herkese şamil olduğunu tercih eder. Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXVII, 205-206; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 298; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, VIII, 152; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 225; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 26.
Ebu’l-Âliye şöyle der: “Ayette geçen arınmışlardan kasıt meleklerdir, yoksa siz günahkarlar değilsiniz.” Cessâs, Ahkamü’l-Kur’ân, V, 300; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 27.
Meleklerin arınmışlığı ise, şehvet, günah ve pisliklere bulaşma gibi insânî özelliklerden uzak olmalarıdır. Onların ona dokunmaları ise, ona muttali olmaları, onu bilmeleri anlamınadır. Tabatabâî, el-Mîzân fî Tefsîri’l-Kur’ân, XXVII, 137-138. Ayet, nüzul ortamı ve konuyla ilgili olarak daha önce inen ayetler bağlamında düşünüldüğünde bunun, en isabetli görüş olduğunu söyleyebiliriz.
…İbnü’-Sâib bunun şirkten ari olmak, er-Rabi’ b. Enes günah ve hatalardan arınmış olmak, Muhammed b. Fudayl ve Abede tevhid ehli olmak, el-Ferrâ iman etmek olarak açıklamıştır. Bkz. İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, VIII, 152; Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 226.
el-Ferrâ, Kur’ân’ın tadını, günahlardan arınmış olanlardan başkası alamaz, diye anlamıştır. Buharî’de de ‘Lâ yemessühü’ (Ona dokunmaz) ifadesini şöyle açıklamıştır: “Yani onun tadını ona inanmayandan başkası alamaz ve ondan yararlanamaz..” Buhârî, Tevhîd 47. Onun Allah katından olduğuna şeksiz inanıp küfürden arınmış olan ancak ondan yararlanabilir.. Bkz. Askalânî, Fethu’l-Bârî, XV, 486.
Öte yandan bu cümlenin Kur’ân’ın sıfatı olarak değerlendirildiğinde, ona dokunabilecek arınmış olanlardan kasıtın insanlar değil yine melekler olduğu da söylenmiştir. Bu anlayışa göre mana şöyle olur: Bu Kur’ân, alemlerin Rabbinin katındayken ona tertemiz meleklerden başkası dokunamaz; ama sizin yanınıza inince ona müşrik, münafık, kirli, pis herkes dokunabilmektedir. Nitekim İmam Malik bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir: Bu ayetle ilgili olarak duyduğum en güzel yorum şudur: Yücelerden inen bu kitaba arınmış olanlardan başkası dokunamaz. Bu ayet, Abese suresindeki şu ayetlere paralel manadadır: “Hayır hiç de öyle değil! Doğrusu o bir öğüttür. Dileyen onu öğüt kabul eder. O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir. İyi kimseler, saygı değer elçilerin elindedir.” Malik, Muvatta’, Kur’ân 1; İbnü’l-A’rabî, Ahkamü’l-Kur’ân, IV, 1738; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, VIII, 27; Âlûsî, Ruhu’l-Meânî, XXVII, 235; İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXVII, 334.( Doç. Dr. Ali AKPINAR *C.Ü.İlahiyat Fakültesi Tefsîr Öğretim Üyesi. (http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/fak_ilahiyat/der51/05.htm)
KURTUBÎ TEFSİRİ
56/79-“Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir” buyru ğundakî “ancak… el sürebilir” lafzının anlamı i|e ilgili olarak acaba bu dokunma organı ile dokunmak anlamında hakikat manasıyla mı kullanılmıştır? Yoksa manen dokunmak mı kastedilmiştir? hususunda farklı görüşler vardır.
Aynı şekilde; “tam anlamı ile temizlenmiş kimseler”in kimler oldukları hususunda da görüş ayrılığı vardır.
Enes ve Said b. Cübeyr şöyle demişlerdir: Bu kitaba ancak günahlardan arınmış, temizlenmiş kimseler olan melekler el sürebilir. Onlardan başkası el süremez, demişlerdir. Ebu’l-Âliye ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir: Bunlar meleklerin elçileri ile Âdernoğullarının rasûlleri gibi günahlardan tertemiz edilmiş kimselerdir. Onu indiren Cebrail de tertemizdir. Kendilerine bunu ulaştırdığı elçiler de tertemizdir,
el-Kelbî: Bunlar şerefli, pek doğru yazıcılardır, demiştir. Bütün bunlar aynı görüşü ifade eder. Malik’in şu ifadesinde dile getirdiği, tercih ettiği görüşüne de yakın açıklamalardır; Yüce Allah’ın: “Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir” buyruğu ile ilgili olarak duyduğum en güzel açıklama, bu âyet-i kerimenin “yüzünü ekşitip, çevirdi” Abese Sûresi (80/l)nde yer alan: “Artık dileyen onunla Öğüt alsın. Çok şerefli, son derece yüksek ve tertemiz sakifelerdedir. Emrine itaatkar, oldukça değerli katib-lerin elleri ile (yazılmıştır.)” (Abese, 80/12-16) âyetinde sözkonusu edilenler gibi olduğudur.
Bununla şunu kastetmektedir: “Tam anlamı İle temizlenmiş kimseler” Abese Sûresfnde “tertemiz olmak’la nitelendirilmiş meleklerin kendileridir.
Bir başka açıklamaya göre; “ona ancak… el sürebilir” buyruğu, “onu ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler İndirebilir” demektir; Bu da meleklerden olan rasûller peygamberler arasından rasûllere indirebilir, anlamındadır.
Bir diğer açıklamaya göre “korunan kit ab “sn kendisi demek olan Levh-i Mahfuz’a ancak tam anlamı ile temizlenmiş melekler el sürebilir.
el-Kuşeyrî’nin naklettiği bir açıklamaya göre de bununla görevli olan şahıs İsrafil’dir…
Bu hususa binaen Kata de ve başkaları: “Ona ancak” hadesten ve necasetlerden “tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir” demişlerdir. el-Kelbî şirkten, er-Rabi b. Enes büyük ve küçük günahlardan (temizleniniş olanlar el sürebilir), diye açıklamışlardır.
Bir diğer açıklamaya göre “Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler” ancak muvahhidler “el sürebilir* onu okuyabilir, demektir. Bu açıklamayı da Muhammed b. Fudayl ile Abde yapmışlardır.
İkrime dedi ki: İbn Abbas herhangi bir yahudi ya da hristiyana Kur’ân okuma imkânının verilmesini kabul etmiyordu.
el-Ferra dedi ki: Onun tadını, faydasını ve bereketini ancak tam anlamıyla temizlenmiş olan kimseler alabilirler. Bundan maksat da Kur’ân-ı Ke-rim’e iman edenlerdir,
İbnu’l-Arabî dedi ki: Buharî’nin tercih ettiği görüş de budur. Peygamber (sav) göyle buyurmuştur: “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed (sav)’ı gönül hoşnutluğu ile kabul eden bir kimse imanın tadını almış demektir.”
et-Huseyn b. el-Fadl dedi ki: Onun tefsirini ve te’vilini ancak yüce Allah’ın şirk ve münafıklıktan tertemiz edip arındırdığı kimse bilebilir. Ebu Bekr el-Verrak dedi ki: Gereğince amel etmeye ancak bahtiyar kimseler muvaffak kılınır.
Anlamın: Onun sevabına ancak müminler ulaşabilir, şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı Muâz, Peygamber (sav)’dan da rivayet etmiştir…
İlim adamları abdestsiz olarak mushafa dokunmanın hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptir. Cumhur, Amr b. Hazm yoluyla gelen hadis dolayısıyla ona dokunulmayacağı kanaatindedir. Ali, İbn Mesud, Sa’d b. Ebİ Vakkas, Sa-id b. Zeyd, Ata, ez-Zühri, en-Nehâi, el-Hakem, Hammad, Malik ve Şafii’nin de aralarında bulunduğu bir grup fukaha hep bu kanaattedirler.
Ebu Hanife’den farklı rivayet gelmiştir. Abdestsiz olanın ona elini sürebileceği rivayeti geldiği gibi, -ki bu İbn Abbas, eş-Şa’bî ve başkalarının da aralarında bulunduğu bir grup seleften de rivayet edilmiştir- Kur’ân’ın dışına, kenarlarına ve Kur’ân yazısı bulunmayan yerlere elini değdirebileceği fakat, yazılı bölümüne ancak abdestli bir kimsenin el sürebileceği görüşü de rivayet edilmiştir…
el-Hakem, Hammad ve Davud b. Ali’den rivayete göre; müslümanın ve kâfirin abdestli ya da abdestsiz Kur’ân’ı taşımasının ya da ona el sürmesinin bir sakıncası yoktur. Ancak Davud; Müşrik bir kimsenin Kur’ân’ı taşıması caiz değildir, demiştir. Onlar buna mubah derken Peygamber (sav)’ın Kayser’e mektup göndermesini delil göstermişlerdir. Ancak bu bir zaruret konusudur, bunda delil olacak bir taraf yoktur.
FAHREDDİN RAZİ-TEFSÎRU’L-KEBÎR
56/79-“Kitab” Vasfının Anlatımı
“Kitâb” sözü ile ne kastedilmiştir? Deriz ki: Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:
1) En doğru izaha göre, bununla “Levh-İ Mahfuz” kastedilmiştir. Bunun delili, “Aksine o, yüce bir Kur’an’dır, Levh-i Mahfuz’dadır” (Burûc. 21-22) ayetidir.
2) Bu, “mushaf’tır.
3)Bu, semâdan indirilen kitablardan bir kitabtır…
“Levh-i Mahfuz” hususî melekler hariç, hiç kimsenin muttali olamayacağı ve ancak, tertemiz kimselerin seyredebileceği, gözlerden nihai ye mahfuz bir şeydir. Kur’ân’a gelince, Kur’ân da, onu değiştirmek niyetiyle olan kimselerin bakışlarından tahrif edicilerin ellerinden, daima ve her zaman saklı örtülür ve mahfuzdur, korunmuştur…
“Ona” ifâdesindeki zamir, sahih olan görüşe göre, “kitâb”a râcîdir…
Binâenaleyh, kim, buradaki “kitâb” sözüyle Levh-i Mahfûz”un kastedildiğini söylerse, -ki bu, bizim de beyân ettiğimiz gibi en doğru görüştür-, o bu ifâdenin, lafzan ihbarî bir cümle olduğu gibi, manaca da ihbari bir cümle olduğunu söylemiş olur. Biz, ifâdesindeki zamirin “kitâb”a râcî olduğunu söylediğimizde bu, söz konusu olabilir.
Ama, “kitâb” ile, “mushaf’ın kastedildiğini söyleyenlere gelince, onların bu görüşleri hususunda ihtilâf edilmiştir. Burada, İbn Atiyye’nin naklettiği, şöyle bir tutarsız taraf vardır: “Bu ifâde, hem lafzan, hem de mânaca nehiydir. Bu fiilin sonundaki fiilin dammesi ise, ona, irâb için getirilmemiştir.” Bu izahın anlamı yoktur…
Sonra burada, bu ayetin tefsiri hususunda tefekkür ederken, bu âciz kula has olan şöyle fıkhî bir nükte bulunmaktadır. Binâenaleyh, bu aciz, burada bu fıkhî inceliği belirtmek istemiştir. Çünkü, bu inceliğin (kalbime) doğması, Allah’ın bir lütfudur. Binâenaleyh, bu inceliğin bize lutfedilmesine mukabil, bunu, yazıyla belirtmemiz lazım. Bu incelik şudur: Şafiî (r.a), abdestsiz ve cünüp kimsenin, mushafa dokunmalarının caiz olmayacağını belirtmiş ve bu iki kimseyi temiz addetmemiştir. Derken, cünüp kimsenin Kur’ân okumasını yasaklamış, ama abdestsiz kimsenin okumasını ise yasaklamamıştır. Ki bu, Şafiî (r.a) tarafından, Allah kelâmından istinbât edilen bir hükümdür. Bu böyledir, zira Cenâb-ı Hak “cünüpken de…”(Nisa,43) ifadesiyle, bu kimseyi, mescide girmekten men etmiştir. Binâenaleyh, bu men ediş, cünüp kimsenin “zikr” ehli olmadığına delâlet eder. Çünkü, cünüp kimse şayet “zikr”e ehil olmuş olsaydı, Allah, bu kimseyi, mescide girmekten men etmezdi. Çünkü Cenâb-ı Hak, “O evlerde Allah, onİann yüce tanınmasına ve içlerinde adının anılmasına izin vermiştir” (Nur, 36) ayetiyle, “zikr”e ehil olarlara mescitlere girme müsaadesinde bulunmuştur.
Mescitte zikirde bulunulmasına müsaade edilen kimse ise, zorunlu olarak, mescide girmesine müsaade edilmiş kimsedir. Binâenaleyh, şayet, cünüp kimse zikre ehil olmuş olsaydı, o, mescide girmekten ve orada kalmaktan men edilmiş olmazdı. Halbuki, mescide girme işi; bu vasfı taşıyan her iki insan ile, bunların herhangi birinden de men edilmiştir. Abdestsiz olana gelince, bunun, mescide girmekten men edilmediği bilinmektedir. Çünkü, sahabeden kimileri, mescide bu şekilde giriyorlardı. Ayrıca, Hz. Peygamber de, insanların mescidde uyumalarına müsaade etmiştir. Evet, mutlak manada uyuma bir abdestsizlik değildir, ama bazı hususî uyuma şekilleri vardır ki, imamlar arasında ihtilaflı olmasına rağmen, bu uyuyuştan abdestsizik hükmü çıkar.
Mescide girmekten men edilmeyen kimsenin ise, onun zikre ehil olmadığı hususu sabit olmaz. Binâeneleyh, abdestsiz kimsenin, Kur’ân okuması caizdir.
İmdi, “Cünübün, tesbihatta ve istiğfarda da bulunmaması gerekir. Çünkü, bunlar da bir zikirdir” denilirse, biz deriz ki, Kur’ân okuma, mutlak anlamda zikrdir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Şüphe yok ki o (Kur’ân), senin için de kavmin için de kafi bir şereftir..” (zuhruf, 44), “Zikr sahibi olan Kur’ân’a andolsun…”(sad,1) ve “… ve içlerinde adının anılmasına…”(Nur, 36) buyurmuştur. Ne var ki biz, mescide, mescid (secde edilen yer) denildiğini bilmekteyiz. Çünkü, kavmin (bir kimsenin) mescidi, onun secde ettiği yerdir; ki, secde ifâdesinden, namaz kastedilir. Namazda vâcib olan zikir ise, Kur’ân’dır. O halde, kastedilen zikrin, Kur’ân olduğu, Cenâb-ı Hak’ın (Nur, 36) ifadesinden anlaşılır.
Mutahherün Kimlerdir?
Cenâb-ı Hakk’ın, “tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası…” ifadesine gelince, bunlar melekler olup, Allah onları ta başlangıçta temizlemiş ve onları, bütün ömürleri boyunca da böyle bırakmıştır. Bundan murad şayet “hades – abdest bozma” olmuş olsaydı, o zaman (illâ’l-mütetahherûne) vetîvehâ’nınşeddesiyle (illâ’l-muttehherûne)dan başkası ona dokunmaz” Duyurulurdu. Meşhur ve sahih olan kıraat ise, (et-ittıhâr)’dan değil, et-tathîr kökünden almakta olan şeklindedir.
İşte buna göredir ki, daha önce zikretmiş olduğumuz diğer izah şekli de kuvvet kazanır. Bu, şu cihettendir: Bazıları tıpkı kâhinler için dedikleri gibi, “O Kur’an göktendir; onu cinler indirir ve onun üzerine atar..” demekteydiler. Çünkü onlar, Hz. Peygamber (s.a.s)’in, bir kâhin olduğunu iddia etmekteydiler. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, “Ona cinler dokunamaz. Ona ancak, pislikten iyice temizlenmiş olan, fesat ve kan dökme işine asla konu olmayan, bu sebeple hiç kötülük yapmayıp kan dökmeyen o pâk melekler dokunabilir…” buyurmuştur.
Onların dışında bulunanlar ise, bu tarz üzere temizlenmiş (mutahhar) değillerdir. Şu halde bu ifâde, Kur’ân’ın uydurması; Hz. Muhammed’in şair, cin çarpması sebebiyle mecnûn (cinli) ve kâhin olduğunu iddia edenlere karşı gelmiş olan bir reddiye olmuş olur. İşte bütün bunlar da, Allah Teâlâ’nın zikretmiş olduğu, Kur’ân’ın o vasıflar ile reddedilmiş olmaktadır.
**********************
Maliki mezhebine göre mushaf’ı abdestsiz olarak eline alan kimsenin, Kur’an’ı öğrenen veya öğreten biri olması gerekir. Bunların abdestsiz olarak Mushaf’ı ellerine almaları caizdir. Bunların mükellef veya gayr-ı mükellef olmaları hüküm bakımından bir farklılık getirmez. Kur’an-ı Kerîm’i öğrenen veya öğreten kişinin, aybaşı halini geçirmekte olan hayızh bir kadın olması mümkündür. Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, Abdestin Hükmü başlığı, c.1, Çağrı Yayınları
Şafiî Mezhebine göre, kişi Mushafa öğrenmek için dokunulabilir. Maliki mezhebine göre taşıyanın öğretici veya öğrenci olması veya abdestsiz kimsenin Mushafa dokunmadan Kur’ân okuması caizdir. Hanbelî Mezhebine göre, kendinden ayrı bir kılıf içinde olması durumuna mushafa abdestsiz dokunmak caizdir. Zahirî Mezhebine göre, Mushafa dokunmak için abdest almak şart değildir. Prof. Vecdi Akyüz, Mukayeseli İbadetler İlmihali, c.1, 2. Bölüm, Hadesten Taharet başlığı, İz Yayınları (Kaynak: İbn Rüşd, BM, c. I, s. 32; Cezîrî, Fame, c. I, s. 47-49)
**********************
Abdestsiz dokunabilir diyenler: (İbn Hazm, Kurtubî, Razî, İbn Kesir, Tabatabai, İbnu’l-Cevzî, İbn el-Kayyım, Şevkanî, İbn Hacer, Cessas, Suyutî, İbnu’l-Arabî, İbn Aşûr, Kuşeyri, Mevdudî, S.Kutub; Enes, Said b. Cübeyr, Ebu Aliye , İbn Zeyd, Kelbî; Tefsircilerden Süleyman Ateş, Ali Arslan. Delilleri: Kur’an’da açık bir kanıt bulunmaması ve Kütübü Sitte’deki 3771, 3772, 3773, 3890 no’lu hadisler.
Kafir Müslüman, temiz pis herkes dokunur diyenler: Hakem, Hammad, Davud b. Ali. Delilleri, Peygamberin Kaysere yazdığı mektupta ayetlerin de bulunması
Abdestsiz dokunmaz diyenler: Mücahid ve Katade, M.A.Sabunî. Delilleri, Amr İbn Hazm hadisidir.
1 Response
[…] http://www.hakveadalet.com/vakia-suresi-75-80-ayetleri […]