Peygamberler “Kutsal”a Dokundu
Bazen düşünüyorum…
Peygamberler ne kadar zor bir iş yaptılar.
Belki de dünyanın en zor ve en riskli işini…
İnsanların kutsallarına dokundular çünkü.
“Bu kutsal bildikleriniz var ya, aslında kutsal değil” dediler.
“Onlara koşulsuzca bağlanmayın,
Onlara doğaüstü güçler atfetmeyin,
Bu yol, yol değildir” dediler.
Bunu demekle yetinmediler.
“Kutsallaştırdığınız inek var ya, onu kesin” dediler.
Her peygamber, başka bir “inek(!)”le uğraştı.
Çünkü her toplumun başka bir kutsalı vardı.
Kolay değil, hiç kolay değil…
İnsanlar alışkanlıklarından bile vazgeçemezken,
Hele ki kutsallarına laf söyletmezken,
İnsanların zihinlerindeki kutsalları yıkmak…
Ne riskli, ne zor bir işe kalkışmışlar.
Zorlama ve baskıyla değil,
Bıkmadan, usanmadan ve hiçbir menfaat gözetmeden,
hakikati anlatarak yaptılar bunu.
Neden peki?
Neden insanların kutsallarıyla, ilahlarıyla, putlarıyla uğraştılar?
Neden “kula kulluk etmeyin” dediler?
Neden “yalnızca Allah’a kulluk edin, yalnızca Allah’tan korkun ve yalnızca Allah’a dua edin” dediler?
Neden, “aracılara ihtiyacınız yok, Allah size şah damarınızdan bile daha yakındır” dediler?
Çünkü doğruyu söylediler.
Çünkü önce zihinleri özgürleştirmek istediler.
Her bir kutsal, insanların zihinlerine vurulmuş bir zincirdi.
Özgür olmayan zihinler, Allah’ın mesajını doğru anlayamazdı.
Doğruyu yanlış, yanlışı doğru gibi algılamasına yol açardı.
Aklın ve vicdanın saf ve temiz bir şekilde işlemesine engel olurdu.
Böyle bir durumda tek kaygı, hakikat ve doğruluk kaygısı olmaz,
kutsala ters düşmeme kaygısı hakikatin ve vicdanların önüne geçerdi.
Allah’tan başka ilah yoktur, mesajı…
Zihinleri ve vicdanları özgürleştiren,
Kişiyi saf fıtratına döndüren bir mesajdır.