Kur’an Ayetlerini İnceleme ve Yasin 40
Kur’an Ayetlerini İnceleme Örneği Olarak Yasin Suresi 40
GİRİŞ NOTU
Bir sorunu/ konuyu çözmeye çalışırken pek çok bileşeni göz önünde bulundurmak gerekmektedir. a) Bu sorun veya konu (ayet) kimleri, hangi gerekçelerle ilgilendiriyor? Ortadaki rahatsızlık, zarar ve bunların boyutu nedir? b) Allah, tam olarak ne demek istiyor olabilir? c)Gerçek nedir? (Bazen gerçekle yanılsama karıştırılabiliniyor.) d) Kur’an’ın indiği dönemdeki toplum, konuyu acaba nasıl anlamış olabilir? (Bu bilgi, biraz spekülatif ve tahmini bilgi.) e) Konuyu doğru anlamak için başka seçenekler nelerdir?
KUR’AN’I İNCELEME
Kur’an, 3Al-i İmran/7’de kendisini incelerken;
a) Hukuki ve edebi kriterleri dikkate alarak incelememizi,
b) Örneklere takılmamamızı, örneklerin arka planındaki verilmek istenen asıl mesaja göre örnekleri çözümlememizi istemiştir.
İlkeleri üçe ayırmak mümkündür: a) Temel belirleyici ilkeler, b) Zorunlu durumlar için istisnai kurallar, c) Öneriler…
Tamamlayıcı benzetmelerle ilgili olarak, edebiyattaki pek çok söz sanatı Kur’an’da yer almaktadır. Bunlar; örnekler, mecazlar, benzetmeler, tasvirler, istiareler, kinayeler, vd…
36/40 – Güneşin, Ay’la aynı düzleme gelip işlevsiz bırakması, kendi işlevine/özelliklerine uygun düşmez. Ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi… Her biri bir yörüngede (felek) yüzer. (BU, SEMANTİK BİR İNCELEMEDEN SONRA BANA AİT BİR ÇEVİRİ; ASIL SORUMLULUK ASTRONOMİ BİLGİNLERİNİN)
36Yasin/40. ayet, “Şunu yapın veya yapmayın” diye bir buyruk veya öneri ifade etmiyor, yani ayette dini bir ilke konmuyor. Bir durumu veya haberi bildiriyor. Buna benzer örnekler:
10/5- Güneşi parlak bir ışık (kaynağı) ve ayı aydınlık kılan, ve yılların sayısını bilesiniz, (zamanı) ölçebilesiniz diye ona evreler koyan O’dur. Bunların hiç birini Allah bir anlam ve amaçtan yoksun yaratmış değildir.
21/33- Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.
NOT: Buyruk ifade etmeyen bu tür ayetlerde, açıklayıcı anlatımlar sunulurken, sadece açıklama yapılmıyor, aynı zamanda Allah’ın bilgisi, gücü, hak ve adalete taraf olduğu mesajı da verilir, ancak O’nun adaletinin keyfi değil belli yasalara göre işlediği vurgusu hakimdir.
Muhatabınızdan veya dostlarınızdan bir şeyleri yapmalarını veya yapmamalarını istediğinizde, eğer sizi doğru anlamalarından endişe ediyorsanız daha fazla açıklama ihtiyacı duyarsınız. Bu açıklamaları, ya yeni sözcüklerle ifade ederek, yahut örnekler vererek, ya da başka anlatım biçimlerini kullanarak yaparsınız. Açıklamalar, muhatabınız bildiği konular üzerinden olmalıdır. Aksi takdirde ona açıklanma denmez. Muhatabınızın, bilmediği, anlamadığı sözcüklerle ve örneklerle açıklama olmaz.
Kur’an, insanlara doğadaki bilimsel gerçekleri öğretmek amacıyla indirilmemiştir. O kitabın tek bir amacı vardır. Ulaştığı yere, hak ve adaleti taşımak, zulmun ve haksızlığın önüne geçmek. Bunu da, toplam 3-5 sayfa tutacak ilkeler ve değerler sistemiyle ortaya koymuştur. Bunu yaparken, muhataplarının yanlış anlamamaları, bahanelerin arkasına sığınmamaları, yalana dolana başvurmamaları için havadan sudan, dereden tepeden, güneşten aydan örnekler vermiştir. Bu örnekler, bir taraftan konunun anlaşılmasını amaçlarken, aynı zamanda çevremizdeki varlıkları gözlemlememizin gereğine işaret edilmiştir. Bir taraftan da verilen örnekle, doğadaki gerçeğin o gün nasıl algılandığı gözler önüne serilmiş, hem de bu sözü Allah söylediğine göre bir gerçeğe işaret edilmiştir.
Tekrar ediyorum: Örnek daha iyi anlamak içindir. Örnekler kural koymazlar. Örnekler, doğrudan pozitif bilimle ilgilidir. Oysa din, sosyal hayatla ilgili…
Bu ayeti doğru anlama yükümlülüğümüz vardır. Ancak bu ve benzeri ayetlerin, bilim insanları tarafından çözümlenmesi daha uygun düşer. Varsayın ki bu ayeti insanlar yanlış anladı. Bundan dolayı onları dini anlamda bir sapma yaşamazlar. Ancak bilimsel anlamda bir sapma yaşarlar. Bilimsel anlamdaki sapmalar, ekonomik, teknolojik gibi bazı konularda gerilemeye neden olur. Ancak dinle (ilkelerle) ilgili sapmalar; savaşlara, katliamlara, zulümlere, haksızlıklara, yolsuzluklara yol açar. Siz, hiç güneş sistemindeki gezegenler ve onların uydularından dolayı, ya da elektronların dağılımından dolayı, ya da hücre organellerinin görevlerinden dolayı üniversite olayları, aileiçi kavgalar, toplumsal çatışmalar, ülkeler arasında sorunlar veya savaşlar duydunuz mu? Ben duymadım. En fazla Kilise veya benzeri Dogmatik Dini veya Bilimsel Kurumlar’ın baskısından dolayı bazı bilim insanlarının hayatına son verilmiş, sindirilmiş ya da işlerine son verilmiştir. Evet, bu işin içinde yalnızca dini değil aynı zaman Dogmatik Bilimsel Kurumlar da vardır. Çok ünlü bilim insanları, defalarca bilim kurulları tarafından yuhalanmıştır. Ancak bunların sayısı oldukça sınırlıdır.
Şunu demeye çalışıyorum. Kur’an, bilim öğretmez, bilim vaz etmez (koymaz). Ancak dinden söz ederken getirdiği örnekleri çözmeye çalışırız. Kur’an’ın indiği dönemdeki hak din karşıtları, onun örneklerini tuhaf karşılamamışlar, gayet anlaşılır bulmuşlar, ancak onlar, onun mesajına (ilkeler ve değerlerine) itiraz etmişlerdir.
ŞİMDİ 36YASİN/40. AYETİ İNCELEYELİM… YASİN SURESİNDE NE ANLATILIYOR?
Ölmüş insanlara okunan, toplam 83 ayetlik Yasin suresini, bir de yaşayan insanlara okuyalım, bakalım ne mesaj veriliyor:
36/40’daki ayetin konusu, çok gerilerden başlıyor:
36/13-25. ayetler arasında bir kentten söz ediliyor. Oraya birden çok elçinin (peygamberin) gittiğini, oradaki halk arasında, ‘kula kulluk etmeyin’ diye büyük mücadeleler verdiklerini, 36/26-27’de bu kişilerin sonuçta mutlu olduklarını, 36/30-32. ayetlerde onlarla alay edildiğini, onların hafife alındığını, bir süre sonra da onların sonlarının geldiği ifade ediliyor. Kimsenin sonsuza yaşamadığı ve herkesin Rableri karşısında hesap vereceği, kötülük yapanların yanlarına kâr kalmayacağı anlatılıyor.
36/33-35. ayetler arasında ise,
36/33- Topraktan besin maddelerinin çıkarılması ve orada,
36/34- Bağ bahçelerden yenilebilir meyve ağaçlarının sunulması ve aralarından su kaynaklarının çıkartılması,
36/35- Onların ürünlerin yemeleri amacıyla… Bunlar, keyfi davranmak için değil, “kaynakların verimli ve doğru değerlendirilmesi ve de kıymet bilinmesi” (ŞÜKÜR SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI) içindir.
Tüm bunların, Allah’ın insanlara sunduğu iyiliklerin, O’nun lütfunun birer “ilahi (tanrısal) işaretleri ve delilleri” (AYET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI) olarak görülmesi isteniyor.
36/36 – Toprak ürünlerinden, insanlardan ve daha bilmedikleri şeylerden tüm çiftleri yaratanı doğru tanımaları ve O’nu insanlarla benzer veya insanları O’nunla benzer konuma sokmamaları (SUBHAN/TESBİH SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI)
36/37 – Gece de, O’nun lütfunun birer “ilahi (tanrısal) işaretleri ve delilleri” (AYET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI) olarak görülmesi isteniyor. Eğer gün(düzün ışıkları) sıyırıp alınsa anında karanlıkta kalırlar.
36/38 – Güneş, O’nun düzenlemesinin bir gereği olarak kendisine özgü bir istikrarlılıkla akıp gider deniyor.
36/39 – Ay da, O’nun lütfunun birer “ilahi (tanrısal) işaretleri ve delilleri” (AYET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI) olarak görülmesi isteniyor. Ayın, evreler halinde düzenlendiğini, (görüntüsünün) bazen kuru ve eğik bir hurma dalına dönüştüğünü,
36/40 – Güneşin, Ay’la aynı düzleme gelip işlevsiz bırakması, kendi işlevine/özelliklerine uygun düşmez. Ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi… Her biri bir yörüngede (felek) yüzer. (BU, SEMANTİK BİR İNCELEMEDEN SONRA BANA AİT BİR ÇEVİRİ)
36/41 – Onların soylarını da dolu gemide taşımak, O’nun lütfunun birer “ilahi (tanrısal) işaretleri ve delilleri” (AYET SÖZCÜĞÜNÜN ANLAMI) olarak görülmesi isteniyor.
36/42- Onun benzeri binecekleri şeyleri Allah’ın yarattığından söz ediliyor.
36/43 – Onları denizde boğmak istesek, ne imdat seslerini duyan olur, ne de kurtulabilirler.
36/44 – Bu, hem bir süre yaşatma isteği, hem de ilahi rahmet ve merhametin (kurtarışın) bir gereğidir.
36/45 – Onlara, herkesi özü önünde de, kimse yokken de, “Sorumlu ve iç disiplinli davranın. İşte o zaman gerçekten de kurtulursunuz (rahmet ve merhamet edilirsiniz)” denildiğinde,
36/46 – Rablerinden gelen her türlü ilahi işaret ve delillere karşı ilgisiz kalırlar.
36/47 – Onlara, “Allah’ın size rızık olarak verdiği mallardan/ürünlerden sosyal yardım yapın” denildiğinde, aralarından hakkı reddedenler, inananlara şöyle derler: “Allah isteseydi doyuracağı / besleyeceği kişileri biz mi besleyeceğiz /doyuracağız? (YANİ NE DEMİŞ OLDULAR? ALLAH DOYURSUN/ VERSİN) Siz kesinlikle bir şaşkınlık/sapkınlık içindesiniz.”
Şimdi Kur’an’ın “Şunu yapın veya yapmayın” diye bildirilen ‘din’ kısmında, örneğin, “Öldürmeyin, çalmayın, yoksullara hakkını verin” denildiği zaman 610’larda yaşayan Müslümanlar ne anlıyorsa bügunkuler de benzer/aynı şeyleri anlarlar. Bu ifadeleri, istediğimiz dile çevirelim. Bunların %100 bir karşılığı vardır. Çünkü her toplum, binlerce yaşadığı kötülüklerin ve iyiliklerin ne olduğuna dair sözcükler kendi dilinde adeta klişeleşmiştir.
Ancak konuyu anlatmak için verilen örnekler toplumdan topluma değişebilir. Türkiye’deki bir insan bir konuyu anlatırken kendi coğrafyasından, Almanya’daki bir insan da kendi coğrafyasından örnekler verebilir. Bu örnekler, birbiriyle benzeşebilir de ayrışabilir de. Gökyüzünü ortak kullandığımız için ortak örneklerimiz olabilir. Ancak yeryüzündeki bitkiler ve ağaçlar ülke ülke değişebilir. O yüzden örnekler; bölgeseldir, dönemseldir, konjonktüreldir, tarihseldir. Ancak ilkeler (din) evrenseldir. Demek ki Kur’an’ın din diye bildirilen kısmı evrenseldir. Ondaki örnekler, benzetmeler, tasvirler, mecazlar evrensel değildir. İçlerinden tüm dünya halkları tarafından kullanılan ortak ögeler olabilir; ancak bu durumu değiştirmez.
Şimdi soru şu:
36Yasin/13-47 arasında verilen ayetleri 630-650’li yıllarda okuyan bir Müslümanla, günümüzde okuyan Müslüman arasında ortak noktalar nelerdir?
a) “Kula kulluk etmeyin” çağrılarına kulak asmayan bir toplumun sonu kötü olur. 36/22-23
b) Kişi, gerek toplum içinde, gerekse de toplum dışında sorumlu ve içdisiplinli davranmalıdır. 36/45
c) İlkeler a,b’de sıralandı; ancak ilkelere en somut örnek yoksullara sahip çıkın diye geldi. O halde, sorumlu davranmanın en öncelikli yollarından ilki, sahipsizleri, kimsesizleri, açları, yoksulların beslenme ihtiyaçlarını karşılamaktır. 36/47
d) Tüm bu a,b,c’de sıralananların yanında size verilenleri düşünün: Toprak ürünleri, bağ bahçe, akarsular, gece, gündüz, güneş, ay, deniz, gemi… Tüm bunlar, bilgili ve deneyimli insanlar için çok kıymetli şeylerdir. Atlamayın bunları. Üzerinde düşünün. Bunlar durup dururken olmadı. Yeryüzünde insandan başka iradeli, kendi özgür ve bilinçli tercihleriyle hareket eden başka varlık yok. O halde, doyurun açları…
36Yasin/13-47 arasında verilen ayetleri 630-650’li yıllarda okuyan bir Müslümanla, günümüzde okuyan Müslüman arasında, verilen örnekleri okurken o günkü Arap kendi kültür düzeyine göre bir şeyler anlayacak, sonraki dönemlerde Coğrafya’yla ve Astronomi’yle ilgilenen birebir sözcüklerin analizini yapacak ve orada kullanılan sözcüklerin gerçekle ilgisini bulmaya çalışacaktır.
36/40’LA İLGİLİ SÖZCÜK BİLGİSİ (SEMANTİK BAKIŞ):
İNBİĞÂ
Ebilmek (İngilizce able gibi) diye çevrilen “inbiğâ’” sözcüğü konumuz olan 36/40’ın dışında Kur’an’da 5 yerde daha kullanılmış: 19/92; 25/18; 26/211; 36/69; 38/35
İNBİĞÂ’NIN SÖZCÜK ANLAMLARI: Yaraşmak, yakışmak, uygun düşmek, özelliklerine/işlevine uygun olmak, ölçüleri denk gelmek, birebir denk gelmek, bir şeyi tam karşılamak (to fit)
İDRÂK
Erişmek diye çevrilen sözcüğün orijinali ‘idrâk’. Bu sözcük, konumuz olan 36/40’ın dışında Kur’an’da 5 yerde daha kullanılmış. Hangi anlamlarda kullanıldığını irleyelim: 4/78,100; 6/103; 10/90; 26/61
4/78,100 (ölüm kişiyi idrak ederse/yakalarsa); 6/103 (Basiretler, O’nu idrak edemez; ama o basiretleri idrak eder/bütünüyle kavrar-bilir.); 10/90 (Firavun, deniz,onu boğma düzeyine gelince dedi ki…); 26/61 (İki topluluk birbirini görünce, Musa: “İdrak edilenlerdeniz/ fark edildik” dedi.
İDRÂK’IN SÖZCÜK ANLAMLARI: Önüne geçmek, izlemek, fark etmek, algılamak, kavramak, bilmek, uygun zaman/durumuna erişmek, aynı seviyeye gelerek işlevsiz bırakmak
FELEK (yörünge): Gemiyle (fulk) aynı kökten geliyor. Gemiye ait nasıl bir yol ve yön varsa gök cisimleri de yörüngeye sahiptir.
Turgut ÇİFTÇİ