“İtirazım Var” Filmine İtirazım Var
“İtirazım Var” Filmine İtirazım Var
Filmin başrolünde; protest, aksiyoncu ve yer yer serpiştirilmiş argo ifadelerle tuttuğunu koparan ve her işin altından kalkan bir imam tiplemesi yer alıyor. Filmde olayların arka planının her zaman göründüğü gibi olmayacağı işleniyor. Aşırı şekilcilik ve kuralcılık hicvediliyor. İnsanların dinlerine ve yaptıkları işe bakarak onlar hakkında karar verilmemesi üzerinde duruluyor.
Filmde zaman zaman dini ve siyasi mesajlar da veriliyor. Belki film gereği olarak kısmen sert mesajlar içerse de, İslam’ın özünü öne çıkaran bu değerleri aynen alıntılıyorum:
“İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsızlıktır. Altın ve gümüş, yoksullar üzerinde hegemonya kurmak için kullanılıyor. İnfak edilmiyor, mülkte şirk koşuluyor. Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor. ‘Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelerine taşınanlar var.’ Peki, sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu dinin klasik fıkıh anlayışı, yeryüzünün sokaklarında aç gezen bir milyar insan için ne diyor?
O fıkıh, Ömer’i vuranların, Ebuzer’i çöle gömenlerin, Ali’yi hançerleyenlerin, Hüseyin’i susuz bırakanların, Medine’yi yağmalayarak 900 sahabe kadınına tecavüz edenlerin ve Kabe’yi mancınıkla ateşe verenlerin fıkıhıdır. O fıkıhtan bir şey çıkmaz. O, zenginlerin, kodamanların, cariye ve köle sahibi olma peşine düşmüşlerin fıkhıdır. Sultanların, harem ağalarının, zindandan İmam-ı Azam’ın kırbaçtan morarmış cesedini çıkaranların, kırkta bircilerin fıkıhıdır… Zaman ayağa kalkmak zamanıdır. Ebuzer Gıfari’nin dediği gibi ‘geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim.’
FİLMİN AKLI DEĞERSİZLEŞTİRME ÇABASI
Film boyunca başroldeki hoca karakteri, fiili olarak sık sık aklını kullanıyor, yaşanan olayların nedenlerini ve sonuçlarını araştırıyor. Ancak izleyicinin bilinçaltına özellikle tam tersine mesajları gönderme gayreti göze çarpıyor; sözlü olarak ara ara aklı olumsuz görme ve küçümseme, bazen de kaderci anlayış öne çıkarılıyor. İşte bir nakarat gibi tekrarlanarak aklı yeren o ifadeler:
“İnsan sadece suçluyken kaçmaz. Bazen suçlandığın için de kaçarsın. Ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden. Bazen gençliğini kaçırırsın, bazen geleceğini, bazen de aklını. Fakat işin en güzel tarafı da bundan sonra başlar; çünkü aklını kaybedince korkularından da kurtulursun. Bu da seni özgürleştirir. Çünkü sadece korkaklar kendi akıllarına güvenirler ve bütün korkaklar, hakikatin esiridir.
Oysa hakikat akılla ya da başka bir şeyle kavranılmaz; hakikatin ancak parçası olunur. Bunun için kurtul geçmişinden, geleceğinden, aklından. Kainatta ne varsa şu anda oluyor görmüyor musun? Sadece burada, sadece şimdi. Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin. Akıl dediğin şey, kafanda koca bir ağırlıktan başka ne ki?”
YALNIZCA KORKAKLAR MI AKLINA GÜVENİR?
Deniyor ki: “Sadece korkaklar kendi akıllarına güvenirler.” Sadece korkaklar mı akıllarına güvenir? İnsanın aklına güvenmesi kötü bir şey midir? “Korkaklar yalnızca aklına güvenir” denmiyor, doğrudan akla güvenmek yeriliyor. Aklımıza güvenmezsek; gerçekle gerçek olmayanı ayırt edebilir miyiz, dürüst olabilir miyiz, hak ve adaleti gözetebilir miyiz, evimize veya işimize gidebilir miyiz, doğru beslenebilir miyiz, insanca ilişkiler kurabilir miyiz? Bilim ve teknoloji üretebilir miyiz?
HAKİKATİN ESİRİ OLMAK NE DEMEK?
“Hakikatın esiri” diye bir ifade kullanılarak hakikate bağlı olmak küçümseniyor. Bilinçli olarak hakka bağlı olan insanlar ne diye hakkın esiri olsunlar ki!? İyi insanlar, kendi tercihleriyle hak ve adalete bağlıdırlar. Siz hiç hakikatin esiri birini gördünüz mü? Bu, tıpkı şuna benziyor: Gerçeğin esiri, adaletin esiri, iyiliğin esiri. Bunlar ancak değerlerin içini boşaltmak gibi bir izlenim uyandırıyor.
HAKİKAT KAVRANILAMAZ MI?
“Hakikat ne akılla, ne de başka bir şeyle kavranılmaz” deniyor. Oysa bu, temelsiz bir söylem. Hakikat, araştırmalar sayesinde akılla ve vahiyle kavranır.
AKLIMIZDAN KURTULMALI MIYIZ?
“Geçmişinden, geleceğinden, aklından kurtul” deniyor. Senaryoyu yazanlar, bilinçaltı mesaj (subliminal mesaj) gönderme derdinde… Film kimileri için bir eğlence, kimileri için bir hiciv, kimileri için aklı küçümseyen gizemsel çağrışımlar içeriyor. Eğer film, dinden söz ediyorsa ve İslam dünyasındaki yanlışları eleştirmek istiyorsa bunun yolu aklı küçümsemekten geçmiyor. Allah, insanlardan her konuda akıllarını sonuna kadar kullanmalarını istiyor. Hiçbir ayette aklı kullanmak küçümsenmiyor. Aklı kullanmak, içgüdüsel eğilimleri izlemek veya keyfi davranmak değildir. Aklı kullanmak, “insanın, her konuda, önüne çıkan seçenekler arasında en doğru olanı, en gerçeğe uygun olanı, en evrensel değerlere (vahye) uygun olanı seçmesi” anlamına geliyor.
AKILLA NE SORUNUNUZ VAR; İNSANLAR, AKILLARINI KULLANDIKLARI İÇİN Mİ YOKSA KULLANMADIKLARI İÇİN Mİ SORUNLAR YAŞAMAKTADIRLAR?
Deniyor ki: “Aklını kaybedince korkularından da kurtulursun. Bu da seni özgürleştirir. Çünkü sadece korkaklar kendi akıllarına güvenirler ve bütün korkaklar, hakikatin esiridir. Hakikat akılla ya da başka bir şeyle kavranılmaz… Kurtul geçmişinden, geleceğinden, aklından… Gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin. Akıl dediğin şey, kafanda koca bir ağırlıktan başka ne ki?”
Bu kadar aklı devre dışı bırakan bir anlayış, kime ve neye hizmet eder? Bu kadar akıldan yoksun insanlar birilerinin elinde piyon olmazlar mı? Filmlerde güzellikler ve eğlence olsa da ne yazık ki bu mesajlar, bu topluma fayda sağlayacak bir değer sunmuyor. Aklı devre dışı bırakmak yerine, yalnızca aklı kullanmak yetmez, ahlaklı ve erdemli de olmak gerekir mesajı verilemez miydi?
ÖZGÜRLÜK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Temel haklar dışındaki özgürlükler, emek ve imkânla elde edilir. Özgürlük, sınır tanımaz biçimde sorumsuzca davranmak veya yaşamak değildir. Sınır tanımaz biçimde sorumsuzca davranmak veya yaşamak da özgürlük değildir. Özgürlük, büyük bir emek sonucu ve bilinçli seçimlerle kazanılan bir haktır, bir kazanımdır.
Örneğin; kişinin, ciddi bir çaba sonucu yüzmeyi öğrenmeden ve denize gitmeden yüzmesi mümkün değildir. Yüzmeyi bilerek denize giren kişinin özgürlüğü vardır. Yüzme bilmeden denize giren kişinin yüzme özgürlüğü yoktur.
Araç kullanmayı öğrenmeden ve araç bulmadan motorlu taşıt kullanmak mümkün değildir. Araç kullanmayı öğrenmek; emek, zaman ve imkân işidir. Araç kullanamayan bir kişi, otomobil kullanmaya kalkarsa, hem kendisine, hem çevresindekilere, hem de otomobile zarar verir. Araç kullanmasını bilmeyen kişinin araç kullanma özgürlüğü yoktur. Kullanacak araç bulma imkânından yoksun bir kişinin de araç kullanma özgürlüğü yoktur.
Çocuğun büyüyüp gelişmesi de büyük emekle ve imkânlarla mümkündür. Kontrolsüz büyüyen bebekler, kendilerini zamanla büyük tehlikelere atarlar; balkondan atlayabilir, denize ve ateşe düşebilir veya kaybolabilirler.
Bir enstrüman da uzun emeklerle öğrenilir. Onu öğrenmeden onu kullanma özgürlüğünüz olmaz; kullanmaya kalkarsanız müzikal bir ses değil yalnızca gürültü duyarsınız.
Özgürlük için yalnızca bilmek yetmez; gerekli imkânlara da sahip olmak gerekir. Dünyayı bilseniz de dünyayı dolaşacak ekonomik imkânlardan yoksun iseniz dolaşamazsınız. Uçak kullanmayı bilseniz de eğer kullanabileceğiniz bir uçak yoksa bu bilginiz size uçak kullanma özgürlüğünü bahşetmez.
Sonuç olarak, akıl, Allah’ın insana lütfettiği ve insanın sahip olduğu en değerli varlıktır. Onun sayesinde bizler insan olduk, insanca yaşıyoruz, sorumluluklarımızı biliyoruz. Aklı olmayanın sorumluluğu yoktur. Din, ancak akıl sahibi varlıklara hitap eder. Akıl, anlamak, doğru kararlar almak ve doğru yolu bulmak için vardır. Anlamak, bilmek ve bulmak yetmez; aynı zamanda sorumlu, ahlaklı ve erdemli yaşamak gerekir.
Tasavvuf la pek alakanız yok sanırım. Dünyayı anlayamamışsınız. umarım çok yaşlı değilsinizdir yaşadıkça anlarsınız doğruyu
Bir olaydaki, bir filmdeki doğru ile yanlışı nasıl anlarız?
Yaşadıkça, yaşlandıkça bir şeylerin iyi veya kötü olduğunu nasıl anlarız?
Akıl ve vicdanla…
Filmdeki olumlu ve doğru mesajların altı çizilmiş…
Aklı ve hakikati küçümseyici ifadelerin ise üstü…