Çocukça Yaşamlar – Ergence Tepkiler
ÇOCUKLUK EVRESİNDE YAŞAYAN YETİŞKİNLER VE OTURMAMIŞ KİŞİLİKLER
Pek çok insan, gelişim evrelerini tamamlamadan ömrünü geçirir; birçok konuda reşit (ergin- olgun) bir insan olarak değil, çocukluk evresinde ya da çiğlik döneminde yaşar.
Hiçbirimiz mükemmel değiliz, her birimizin farklı konularda ve farklı düzeylerde eksikleri olabilir; bu konularda kimimiz yetişkince (reşit) davranır, kimisi çocukluk evresine ait davranışlar sergiler, kimisi oturmamış çiğ tutum içinde olur.
Bir konuda, çocukluk evresinde olan kişinin, o konuda insani ve ahlaki gelişimi neredeyse yok gibidir; çiğlik dönemindeki kişi ise o konuyla ilgili insani ve ahlaki gelişimini yeterince tamamlayamamış, ideal bir kimlik oluşturamamış, konuyu içselleştirememiş, özümseyememiştir. Bu yüzden gel-gitler yaşamaktadır; zaman zaman doğru, zaman zaman yanlış tutum içine girmektedir.
Uzmanlar, genellikle 0-9 yaş arasını çocukluk evresi, 10-18 yaş aralığını ergenlik, 18 ve üstü dönemi ise yetişkinlik olarak tanımlarlar.[1] İnsanların, genel olarak çocukluk döneminde, bencil davranmaya, uyarı, eleştiri, ceza korkusuna ve o yüzden güçlüden yana olmaya; ergenlik döneminde, kendi çevresindeki kişilerin beklentilerini ve buna uygun kuralları dikkate almaya; yetişkinlik döneminde ise, insani ve ahlaki değerleri esas almaya yönelik bir eğilim vardır.
Çocukluk döneminde kişi; yalnızca kendi çıkar çevresine ait ailenin; ergenlik döneminde farklı kişiliklerin de katıldığı, kendini ifade edebildiği, biraz daha geniş bir çevrenin; yetişkinlik döneminde ise, ayrımcılık yapmadan ilgili-ilişkili tüm insanların, diğer bir ifadeyle evrensel dünyanın bir üyesi olmaktadır.
Yetişkin insandaki çocukluk evresine ait sorunlu davranışlar, bilinçli eğitimden yoksunluğa işaret etmekte ve genellikle sonradan kazanılan çeşitli nedenlere dayanmaktadır. Onun bu sorunlu tutum ve davranışlarını sürdürmesi, ya o konudaki ilkesizliğiyle ya da henüz yeterince oturmamış kişiliğiyle ilgili olmalıdır.
İnsan, bir konuda sağlıklı bir tutum veya davranış sergileyemiyorsa, bundan dolayı yoğun biçimde insanların tepkisini üzerine çekiyorsa, o konuda bir gelişim kat edememiş demektir. Bu kişi, kaç yaşında olursa olsun, o konuda henüz çocukluk evresindedir ve çocuk gibi eğitilmeye muhtaçtır; ancak onun eğitimi, eğer kendisi bunun önemine ve gereğine inanmazsa, çocuk eğitiminden daha zordur.
HANGİ KONULARDA SORUNLAR YAŞAMAKTAYIZ?
Çevremizdeki muhataplarımızla genel olarak üç konuda ciddi sorunlar yaşarız:
1 – Yakın çevremizdeki insanların yanlış seçimleri (saçma sapan istekleri): Enerjilerini, zamanlarını ve güçlerini yoğun biçimde ilkel ve içgüdüsel dürtülerini izlemeye (ittibâu’l-hevâ’) harcamaları. Yiyecek ve içecek konusundaki zaafları veya yanlış seçimleri… Örneğin, gastrit veya reflü olan birinin sık sık kola içmesi… Giysi konusundaki zaafları veya yanlış seçimleri: Örneğin, dikkatsiz ve tedbirsizlikleri… Arkadaş konusundaki zaafları veya yanlış seçimleri… Örneğin, güvenilmez insanlarla dostluk kurmaları… İnsanları kullanmaları, onların iyi niyetlerini istismar etmeleri… Sorumlu davranmamaları, sözlerine sadık olmamaları…
2 – Yanlış seçimler sonucu sıkıntılar yaşanınca gösterdikleri tepkiler (reaksiyonlar): Konuşmama, konuyu örtbas etme, yadsıma, yansıtma, bahanelerin arkasına sığınma, çarpıtma vb. gibi yoğun biçimde savunma mekanizmalarına başvurmaları. Esasında bunların her biri, dolaylı yalanlardır. Yanlış seçimler, güven sorununa yol açar. Ancak bu sorunların çözümünde gösterilen tepkiler, güven sorununu daha da derinleştirir. Bunların her birinin arkasında; kendini beğenmişlik (kibir), kendini olduğundan farklı gösterme (riyakârlık) ve tembelliğin getirdiği başarısızlık sonucu kıskançlık baskındır.
3 – Sorunlar ve sıkıntılar karşısında empati yoksunluğu: Bencillikten kurtulamayan, yalnızca kendi çıkarlarını gözeten, başkalarının da haklarının olabileceğini ve onların haksızlığa uğrama ihtimalini düşünmeyen insanlar, hayatın gerçeklerine yabancı, sorunlara getirecekleri çözüm gerçekçi değildir.
İLAHİ KİTAP, İNSANI HER KONUDA REŞİT KILMAYI HEDEFLİYOR
Allah; elçileri aracılığıyla gönderdiği kitaplarda, insanların sorumlu oldukları her konuda onları reşit kılmayı amaçlamıştır:
Dediler ki: “Biz harikulade bir Kur’an (ilahi hitap) dinledik. İşte o, reşitliğe (erginliğe/olgunluğa) götürüyor (hidayet/rehberlik ediyor). O yüzden ona inandık. Rabbimize (O’nun yetkisine ve niteliklerine) hiç kimseyi asla ortak koşmayız (Kur’an söylemine aykırı söylemlere itibar etmeyiz).” (72Cinn/1-2)
ÇOCUKLUK EVRESİNDE OLAN KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ
İnsani ve ahlaki tutum ve davranışlarında reşit olmayan kişiler, sosyal açıdan çocukluk evresinde, hukuki açıdan vesayet altında görülürler.
Çocukluk evresindeki kişiler; genellikle benmerkezcidir; yalnızca kendi çıkarlarını düşünür, bencil davranır, empati kurmaz, kuramazlar. Nasıl ki çocuk, başkalarının açlığını, susuzluğunu, yoksunluğunu, yoksulluğunu, hastalığını, yaşadıkları sıkıntıları ve acıları bilmez ve önemsemezse; bu evrede yaşayan insanlar da başkalarının sorunlarını ve sıkıntılarını dikkate almazlar. “Ben patlıcan seviyorsam, herkes seviyordur” fikri, benmerkezci anlayışın bir sonucudur. “Babam, bana para verirse, ben de onun istediklerini yaparım” veya “Bugün maaşım ödenmezse, ben de maaşım ödeninceye kadar çalışmam” gibi düşünceler, bütünüyle çıkar odaklı yaşamaktan kaynaklanır.
Çocukluk evresinde yaşayan kişiler, kahramanlara ihtiyaç duyarlar. Çoğu kez ihtiyaç duydukları, ya mitoloji kahramanları, ya da efsaneleştirilen kahramanlardır. Çocukluk evresindeki bu kişiler; güçlü gördükleri kişilere inanır, onlara hak verir, hayran olur ve güçlülere yanaşmaya çalışırlar. Kötü kişilerden ve tehlikeli durumlardan ancak güçlülerin koruyacağına inanırlar. Ümitsizliğe kapılan toplumların ‘kurtarıcı’ veya ‘mehdi’ arayışının temelinde bu yatar. Çocuk için babanın önemi buradan gelir. Çünkü baba, gücü temsil eder; o, herkesle baş edebilecek güçtedir. Çocukluk evresinde yaşayanlar, güçlü görmediklerine değer vermez, onların sözlerini pek kâle almazlar.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, ödül-ceza, havuç-sopa mantığıyla yaşarlar. İtaat ettiklerinde havucu hak ettiklerini düşünürler. İşin mantığını, gerekçesini, önemini, gerekliliğini dikkate almak yerine, alacakları ödüle yoğunlaşır, görecekleri cezadan kaçınırlar.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, hislere önem verirler. Muhataplarının hissettiği ve hissettirdiği şeyler, hafızalarında ciddi iz bırakır ve kolay kolay unutamazlar. Yaşanan olayın veya gündemdeki konunun, yasal açıdan zorunlu olması, toplumsal faydası veya ahlaki gerekliliği genellikle ikinci planda yer alır.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, çok bilgili olsalar da, pek çok şeyi düşünmeden, akılsızca ve körü körüne yapar ve yaşarlar. Onlara göre düşünmek yorulmaktır, hele başkalarının hakları konusunda düşünmek, avanaklıktır.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, paylaşmayı bilmezler. Sanki onların varoluş amacı, almak; başkalarının varoluş amacı onlara vermektir. Kendilerine emek, zaman ve hizmet verilirse mutlu olurlar, ama asla minnettarlık duymazlar. Çünkü onlar zaten bunları hak etmişlerdir. Onlara bir şey verilmezse deliye döner, öfkelenirler. Bu yüzden onların beklentileri hiç bitmez.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, kendilerini hayatın/dünyanın merkezinde görürler. Bu durum onları kibirli ve megaloman yapmıştır. Alçakgönüllü olmayı ahmaklık olarak algılarlar. Kendi çıkarları için dünyayı başınıza yıkabilirler. Başkaları ne durumda olursa olsun; onlar, çok özel ve çok önemlidirler. Başkalarının yaptığı iyilikleri habbe (tohum kadar), kendi yaptıklarını ise kubbe (devasa) görürler.
Çocukluk evresinde yaşayanlara saygı gösterir ve değer verirseniz, daha fazlasını hak ettiklerini, onlara değer verdiğinize göre sizin saygıyı hak etmediğinizi düşünürler; sizi görmezden gelir, sözlerinize kulak vermezler.
Çocukluk evresinde yaşayanlar için iyi ve kötü görecelidir. Yetişkin insanlar, iyi ve kötüyü ahlaki erdemlere bağlılıkla ilişkilendirirler. Onlar ise, kendileriyle benzer özelliklere sahip olan kişileri ve onların davranışlarını iyi, farklı davrananları kötü görürler. Ahlaki değerlendirmelere uzun bir zihinsel jimnastikten sonra belki hak verebilirler.
Çocukluk evresinde yaşayanlar, övgü ve takdirlerle beslenirler. Uyarı ve eleştirilere karşı çok duyarlıdırlar, fena halde rahatsız olurlar. Böyle durumda uzun süre kendilerine gelemezler. Bundan dolayı sivri dilleriyle muhataplarını en ağır biçimde yaralamaktan çekinmezler. Zaten onların gelişememeleri ve çocukluk evrelerinden çıkamamalarının ana nedenlerden birisi; uyarıları, dünyanın sonu, kendilerinin bitişi, tükenişi olarak görmeleridir. Onlara yönelik olumlu veya olumsuz her söz, yüksek egolarından dolayı, ne yazık ki büyük bir cezalandırma veya yerin dibine sokma biçiminde algılanır.
Eğitim ve sosyal açıdan geri kalmış ülkelerdeki bireylerin çoğunun hayatını, bu tür kompleksli ve kaprisli davranışlar kuşatmıştır.
ÇOCUKLUK EVRESİNDE YAŞAYAN İNSANLARIN ERGEN PSİKOLOJİSİYLE TEPKİ GÖSTERMELERİ
Ne ilginçtir ki çocukluk evresinde yaşayanlar, uyarılar karşısında çocukça tepki vermezler. Çocukluk dönemini yaşayan yetişkin insanlardan olumsuz tutum ve davranışlarını değiştirmeleri istendiğinde, çoğunlukla ergen psikolojisiyle hareket ederler. Özgüven sorunu, davranışlarındaki istikrarsızlık, iç gerilim ve iç çatışmalar, bazen bölünmüş kişiliğe ait tutumlar, depresif sorunlar, öfke patlamaları, kaygı ve korkular birbirini takip eder.
Ergen psikolojisiyle davrananlar, uyarıları bertaraf etmek için genellikle savunma mekanizmalarını kullanırlar. Bunlar da çeşitli biçimlerde ortaya çıkar.
Birkaç örnek vermek gerekirse;
Söyledikleri sözü ve yaptıkları davranışları inkâr eder, yalanlarlar. Aslında o sözü söylemedikleri ve o işi yapmadıklarını iddia ederler. Uyaran kişilerin, bunları uydurduğunu söylerler. Uyarıları görmezden, duymazdan gelir, kısaca uyarılara aldırmazlar.
Kendilerince bir mantığa bürüyerek, bahaneler üreterek haklı çıkmaya çalışırlar.
Konuyu değiştirmeyi, şakaya vurmayı denerler. Muhatapları, iddiasında ciddi ve samimi değilse, böyle bir durumda konu kapanmış olur.
Uyarıldıkları konuda muhataplarını suçlarlar. Böylece sorumluluğu ve suçu başkalarına yüklerler; çok üzerlerine gidilirse yalan söylemekten ve iftira atmaktan çekinmezler.
Konuyla ilgili sorunları, ilgi ve sevgi yetersizliğine, yaşadığı sağlık sorunlarına bağlar ve sık sık yakınmalarıyla bunu desteklerler.
Yetişkinlik numarası yaparak konuyu geçiştirirler.
Başka alanlardaki başarılarıyla hatanın telafi edileceğini düşünürler.
İNSANLARIN SORUMLU TUTULDUKLARI VE SORUN YAŞADIKLARI ALANLAR
-
- İnsan (aileiçi-akraba-komşu-sosyal çevre) ilişkileriyle ilgili sorumluluklar,
-
- Çalışma hayatıyla ilgili sorumluluklar,
-
- Ev hayatıyla ilgili sorumluluklar,
-
- Ahlaki erdemlere bağlılıkla (hak, adalet, dürüstlük, sorumluluk, söze bağlılık) ilgili sorumluluklar,
-
- Başkalarının haklarına saygılı olmak (empati ve ahlak),
-
- Yakınlarla dostluk ilişkisi (aidiyet duygusu),
-
- Sürekli uyarılan konumda olmamak, diğer bir ifadeyle onurlu yaşamak (saygınlık),
-
- Tövbe (özeleştiri, eleştiri ve gelişime açık olmak),
-
- Sağlıklı yaşamla ilgili sorumluluklar,
-
- Dengeli beslenme ve beslenme düzeniyle ilgili sorumluluklar,
-
- Eğitim ve öğrenimle ilgili sorumluluklar,
-
- Güvenlik tedbirleriyle ilgili sorumluluklar (bayındırlık çalışmaları, barınma ve giyim),
-
- Fizyolojik, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarla ilgili sorumluluklar (beslenme, spor, sanat),
- Bilimsel çalışmayla ilgili sorumluluklar (yeryüzünü ve gökyüzünü inceleme çalışmaları)…
Bunların her biri çok önemlidir. İnsan ilişkilerine önem vermeyen ancak ihtiyaç duyduğunda çevresindeki insanları hatırlayan bir kişinin, insanlarla olan ilişkileri, aile ve akraba bağları zayıflar, gitgide kopar. Aile sadakatine değer vermeyen bir aile zamanla dağılır. İş hayatıyla ilgili sorumluluklara önem vermeyen biri, işini kaybeder. İşsiz insan, başkalarının emekleriyle ayakta durur ve özgüven sorunu yaşar.
Bir de, pek çok alanda hazcı yaşamı tercih edenler, kendi çıkarlarına hizmet etmesi dışında, ahlakın ve dinin, yaşam içinde yer bulmasından hoşnut olmazlar. Ahlak ve din konusunda, ancak konuşmak ve nutuk atmakla yetinir, retorikten öteye geçmezler. Çünkü ahlak ve din, az veya çok onları sınırlar ve sorumluluk yükler. Oysa hazcı yaşayan kişi, ister ki, işleri başkaları görsün, kendisi istediği saatte yatsın, istediği saatte kalksın. Bekler ki yemeği başkaları hazırlasın; sofrayı başkaları kursun, kaldırsın; çamaşırları birileri yıkasın, kurutsun, ütülesin, zor işlere başkaları koşsun. Hazcı kişi, hazıra konmak isteyen kişidir. En kıymetli kendisidir; o yorulmamalıdır, hastalanmamalıdır. Çünkü o, zaaflarının esiridir, keyfi arzularının kurbanıdır. İrade kontrolü, başı derde girmese, neredeyse yok gibidir.
ÇÖZÜM: ÇOCUKLUK EVRESİNDEN YETİŞKİNLİĞE…
Hiçbir insan mükemmel değildir; ama her insanın yaşadığı ve yaşattığı sorunların ve sıkıntıların sayısı ve düzeyi aynı değildir. Kimi insanlar, nedeni ne olursa olsun, çoğu konuda tembel ve sorumsuz yaşamaya alışmış ve bu davranışını değiştirme çabası ve mücadelesi içine girmemiştir. Çevresi de, yine nedeni ne olursa olsun, onun bu tembelliğini ve sorumsuzluğunu önemsememiş, görmezden gelmiş, verdiği zararların ve yaşattığı acı ve ıstırapların, hâlâ bu acılar devam etmesine rağmen, bu acı ve ıstırapların ve verilen zararların bir bedeli olduğunu ona öğretememiştir.
Ancak zaman içerisinde çevre değişmiş, sorumluluklar ve onların ağırlığı artmıştır. Anne-babanın tolere edebildiği bu sorumsuzluğu; komşusu, işvereni, iş ortağı, çalışanı, ev arkadaşı, eşi, çocuğu tolere edememektedir. Çünkü bu durumdan bu insanlar açıkça zarar görmektedir.
Yapılması gereken, öncelikle bu sorunun farkında olmak ve bunu sorun olarak görmektir. Sonra bilinçli ve donanımlı bir uzmandan profesyonel yardım veya bilinçli ve güvenilir bir dosttan destek almaktır.
Farkındalık, bu sorunun o güne kadar kendisine neler kaybettirdiği ve bundan sonra daha neler kaybedeceğinin bilincinde olmakla başlar. Bu konuda uyanık bir bilince sahip olmak ve bunu unutturmayacak uygulanabilir çözümler bulmakla, gerçekçi yönteme başvurulmuş olur. Sorunu unutturmayacak çözümlerin başında, kuşkusuz kişinin dostları ve yakınlarının, sorun nüksettiğinde, dostça hatırlatmaları ve uyarılarıdır. Böylece dalmışlığın önüne geçilecek ve aynı sorunların tekrarlanması azalacaktır. Konuyla ilgili doğru davranışın kalıcı olması ise, yine bu kişinin, benzer sorunlar yaşayan başka insanlara karşı duyarlı ve aktif bir tutum sergilemesiyle belki mümkün olur.
[1] Prof. Melike Sayıl, Gelişim Psikolojisi, 122; Prof. Ramazan Arı, Eğitim Psikolojisi, 132-136, Nobel Yay.
BKZ. LÜMPENLİK VE EMEK-DEĞER İLİŞKİSİ
Pasif İyiden Aktif Kötüye Ya Da Aktif İyiye Yolculuk Nasıl Olur?
Mahallenin Delisi, Özünde İyi Bir İnsandır (!)
Çocukça Yaşamlar – Ergence Tepkiler
Çocuk Eğitimi
http://www.hakveadalet.com/cocukegitimi
Çocuk Eğitimi: İnsan, Sorumlu ve Sorunlu Varlıktır
http://www.hakveadalet.com/insan-sorumlu
Çocuklar Genellikle Olumsuz Davranışları Örnek Alır
http://www.hakveadalet.com/cocuk-ornek
Çocukça Yaşamlar– Ergence Tepkiler
http://www.hakveadalet.com/ergen-cocuk
İlahi Kültürde Eleştiri Kültürü ve Tövbe
http://www.hakveadalet.com/ilahi-kulturde-elestiri-kulturu
Yalana Son Vermeden Güven Oluşmaz
http://www.hakveadalet.com/yalanasonver
Yalansız Bir Dünya İstiyoruz
http://www.hakveadalet.com/kurtulus-yalanason
İlkesiz İnsanların ve Hukuksuz Toplumun Problem Çözme Biçimi ve Yöntemleri
http://www.hakveadalet.com/cahiliyede-problemcozme
Kimler uyarılardan rahatsızlık duyar?
http://www.hakveadalet.com/kimler-uyarilar-ve-elestirilerden-rahatsizlik-duyar
Kur’an’da Dürüstlük
http://www.hakveadalet.com/kuranda-durustluk
Dürüstlük Nedir, Ne Değildir?
http://www.hakveadalet.com/durustluk-nedir-ne-degildir
Dürüstlük Bir Yaşam Biçimi
http://www.hakveadalet.com/durustluk-bir-yasam-bicimi
Çocuklar Neden Ölmektedir?
http://www.hakveadalet.com/cocuklar-neden-olmektedir
Ateistçe Sorular: Çocuklar Neden Ölmektedir ve diğerleri
http://www.hakveadalet.com/cocuklar-neden-olmektedir
Çocuk Evliliğini Meşrulaştırma Çabaları