Lümpenlik ve Emek-Değer İlişkisi
Sorumsuz Lümpenlikten Sorumlu İnsanlığa
Yeme, içme, eğlenme, süslenme ve güçlenme gibi içgüdüsel istekleri dışında davası ve iddiası olmayan kişiye lümpen denir.
Değer veriyorsanız, emek veriyorsunuz. Emek veriyorsanız değer üretiyorsunuz.
Emek-değer, klasik ekonomi terimidir. Bir eşyanın veya malın değeri ona verilen emekle ölçülür. Emeğin yanı sıra, o malın sermayesi, ona olan ihtiyaç ve talep, zamanla malın değerinde belirleyici olmuştur.
İnsan bir eşya veya ticari bir mal değildir. Kapitalizm lümpenleri üretmiş, lümpen psikolojisiyle yaşayanlar ise, insana ticari bir ürün muamelesi yapmıştır. Onlar, köle alım-satım dönemlerinde olduğu gibi insanın bir fiyatının olduğuna inanmışlar; bunun sonucu, kişiye harcanan paraya, fiziksel özellikleriyle en-boy hesabı yaparak piyasada ona olan talebe göre insana fiyat biçmiş ve buna göre muamele etmişlerdir. ‘Senin fiyatın kaç, kaç paralık adamsın?’ gibi ifadeler, olayın belleklere nasıl kazandığının önemli bir göstergesi olmalıdır. Onlara göre herkesin ve her şeyin bir fiyatı vardır.
Lümpen tavırdan söz ettim. Esasında içselleştirilmiş bir dünya görüşünden, değerler sisteminden veya köklü bir ideolojiden yoksun bu kişiler, her karşılaştıkları olayda bir maliyet hesabı yapmaktadırlar. İnsanın yaşadıklarının, yaptıklarının bir sonucu olduğunu/olacağını öngöremeyen, ilahi adalet bilinci oldukça zayıf olan bu insanlar, insanları kiloyla ve metreyle, markayla ve modelle ölçer olmuşlardır.
Lümpen tavır, kolaycıdır; kimseye ciddi emek vermez; o, hazıra konmaya alışmıştır. Emek vermeye pek alışık olmadığından dolayı, birileri ve bir şeyler pek de değerli değildir. O yüzden alım ve satımı anlıktır; o, kısa günün kârı peşindedir. Bir ailenin bir ayda geçindiği parayla bir cep telefonu almaya veya satmaya bir anda karar verebilir. Onun durumu; “Onun arabası var güzel mi güzel! Şoförü de var özel mi özel! Bastı mı gaza gider mi gider! Maalesef ruhu yok!” şarkı sözlerinin günlük hayattaki yansımasına benzer.
Bir sözle, bir bakışla, bir gülüşle sevebilir; bir sözle, bir bakışla, bir eleştiri ve kızgınlıkla terk edebilir. Çok meşguldür, hızlı yaşar, ancak anlamlı ve yararlı şeyler üretmez. Düşünmeyi pek bilmez ve sevmez. Düşünmek için durmak ve durulmak gerekir. Oysa o, bir saatte onlarca şeyi terk etmeye alışmıştır. Duyguları adeta alındığı için insanlara yakın durması da, uzak durması da onu fazla etkilemez. Her şeyi mantık boyutunda yürütür. Ondaki vicdan ve empati, gelişmemiş veya perdelenmiştir. Mantığın her zaman işe yaramadığını görse de, vicdanını devreye sokmaya, empati kurmaya pek yanaşmaz.
İnsanlar; kendi dünyalarını, dostluklarını, evlerini büyük emek ve özveriyle; adım adım, ilmek ilmek kurarlar. Bu emeğin sonucu olarak başkaları için küçük görünen şeyler, bilinciyle ve emeğiyle yaşayanlar için büyük öneme ve değere sahiptir. O yüzden, onların dünyaları ve dostlukları paha biçilemez derecede kıymetlidir.
İnsanın değeri, elbette yalnızca ona verilen emekle ölçülemez. Ona olan taleple hiç ölçülemez. Oysa lümpenler, insanın değerini ona olan taleple, reytingle ölçmeye kalktıkları için ahlaki açıdan problemlidirler. Kimin reytingi yükseliyorsa oraya koşarlar. Demir attıkları yer adeta yok gibidir. Oysa Allah’ın Elçileri, onların yakın dostları ve izdaşlarının yaşadıkları dönemde onların reytingleri hiç de yüksek değildi. Onlar, ezilenlerin, horlananların ve dışlananların; dürüst, samimi ve çalışkan insanların yanında idiler. Onlar, şöhret olmadıkları gibi şöhretlerin peşinde koşanlar da değillerdi.
İnsanı değerli kılan asli unsurlar; onun sahip olduğu bilinç seviyesi, bu bilinç seviyesiyle uyumlu davranışlardır; diğer bir ifadeyle; tutarlı bir hayat; dürüst ve güvenilir olma, kompleksiz ve kaprissiz yaşam, hakka ve adalete bağlılık, kararlılık, fedakarlık, hoşgörü, zor zamanlarda, sorunlu ve sıkıntılı dönemlerde ortaya koyduğu doğru tepkiler, ona verilen emekten daha önemlisi, onun başkalarına verdiği emek, çevresine ve insanlığa kattığı değerle ölçülür. Bu değerlerin hiçbiri, ne satılır, ne de satın alınır. Değerler, ticaretin konusu olmayınca, varlığı bile bütünüyle değerli olan insana eşya muamelesi yapılamaz. Yapanlar, zaten kendilerini eşyayla özdeşleştirmişlerdir.
Tüm bunların sonucu şunu söylemeliyiz ki insan hayatında emek-değer ilişkisi önemlidir. İnsanlar emek verirler… Emekleri sonucunda bir yarar üretemezlerse emeklerinin boşa gittiğini düşünür ve böyle bir olayı sık sık hatırlamak istemezler.
Bazı emekler ise boşa gitmez; Bir ağaç dikersiniz, ağaçtan verim aldıysanız, çoğu insanın işine yarar. Bir çeşme yaparsınız, o çeşme hala kurumadıysa, pek çok insan ondan yararlanır. Okul yaparsınız, iyi bir eğitim yapılıyorsa, çok sayıda insan orada eğitilir. İnsan yetiştirirsiniz, dürüst, adaletli, sorumlu ve güvenilir bir kişi ortaya çıktıysa, emeğinizin anlamlı katkısına tanık olursunuz. Çocuklar anne-babaları için bu yüzden çok kıymetlidir. Emek verilmiş ve karşılığı görülmüştür. Emekler boşa gitmediyse, verim iyi ise, ortaya çıkan değerdir, değer değerlidir.
İnsan; inanç, umut ve sevgi ile yaşar. Bunlar sağlam temeller üzerine oturmadı mı yerlerini sona ermeyen kuşku, endişe ve nefret alır ve bunlar da gitgide sahibinin yıpratır. Doğru işler yaptıkça umutlarımız artar, yeşerir, doğru ve iyi işler yapmayınca, yanlışlar birbirini izler, umutların yerini endişeler alır.
Doğru iş yapanlara öfke duydukça, yanlış iş yapanlara hak verdikçe kişi eksen kayması yaşar. Eksen kaymaları, yörünge değişikliğine yol açar.
Hangi durumda olursak olalım her insanın hak ve adalet konusunda yapacağı bir şeyler vardır, olmalıdır. Onu değerli kılacak da ancak bu gayretleridir. Yoksa doğuştan ya da sonsuza kadar bizler, hiçbir şey yapmadan, “iyilik meleği” olarak kalamayız.
Öyle değil mi?
Sonuç olarak şunu bilmeliyiz ki haklarını bilen, ama sorumluluklarını bilmeyen kişiye lümpen denir.
Pasif İyiden Aktif Kötüye Ya Da Aktif İyiye Yolculuk Nasıl Olur?
Mahallenin Delisi, Özünde İyi Bir İnsandır (!)
Çocukça Yaşamlar – Ergence Tepkiler
1 Response
[…] Emek-Değer İlişkisi ve Lümpen Psikolojisi […]