Kadının Konumu – Toplumun İlk Öğretmenleri Analar
Belki 3-5 bin yıldır, belki daha fazla… Sosyo-kültürel nedenlerle bazı fiziksel ve fizyolojik farklılıklar da bahane edilerek kadınlar, pek çok konuda tarih boyunca mağdur ve mahrum edilmişlerdir.
Cahiliye dönemi olarak nitelenen peygamberler öncesi dönemlerde bu mağduriyeti ve mahrumiyeti yaşayanlar; güçsüzler, yoksullar, muhtaçlar ve kadınlar olmuştur. Zorbaların kurguladığı dünyada kadınlar, muhtaçlar ve güçsüzler kategorisinde yer almıştır. Tüm peygamberler, bu mağduriyeti ve mahrumiyeti gidermeye çalışmış, ancak onların vefatlarından sonra, çok geçmeden eski hale dönülmüştür. Onların haklarını koruyacak kriterler, tersyüz edilerek onların aleyhine kullanılmış, binlerce yıllık bir geleneğe sahip olan zorbaların kurguları egemen olmuştur. Bu gelenekte kadınlar; ticari bir meta’ya dönüşmüş, kimi zaman cariye olarak alınıp satılmış, kimi zaman vicdansız ve ahlaksız insanların oyuncağı olmuş, eğlence aracına dönüşmüş, gençlik ve güzellik çağlarında yaldızlı laflara ve aldatıcı hediyelere boğulmuş, gençliklerini ve güzelliklerini kaybedince horlanmış ve uğursuz görülmüş, kimi zaman sermaye sahiplerinin daha da zenginleşmesi için ürün tanıtım (reklam) malzemesi olarak kullanılmıştır. Ne yazık ki gerek toplum, gerekse de kadınlar, bu duruma çeşitli nedenlerle çoğu kez direnç gösterememişler, kimileri de kişisel çıkarları koruma adı altında bu duruma sessiz ve tepkisiz kalmıştır.
Açıktır ki erkekler, bu kurgulanan geleneksel kalıplar sayesinde kadınlara göre daha fazla hak ve fırsatlara sahip olmuşlardır. Bu haklar ve fırsatlar, onlara büyük avantajlar sağlamıştır. Bu avantajlar, erkeklerin, kadınlara göre sosyal hayatta pek çok alanda daha fazla aktif rol almalarıyla sonuçlanmıştır. Elbette tüm bunların onlarca nedeni vardır. Erkeklerin kendi aralarında, kadınların kendi aralarında ve erkeklerle kadınlar arasında, birbirlerine göre doğuştan getirilen ve sonradan kazanılan birtakım farklı özellikler ve imkânlar vardır. Kimileri bu imkânları daha fazla geliştirmekte ve kullanmaktadır. Kendilerini geliştirenler ve bu imkânları, doğru amaçlarla kullananlar, ister kadın olsun, ister erkek olsun rüştlerini ispat etmişler ve yetişkin psikolojisiyle hareket etmişlerdir.
İster erkek, ister kadın olsun, tüm erdemli insanlar, içinde yaşadıkları toplumda iç disiplinli ve sorumlu davranırlar. Erdemli yaşamanın cinsiyeti yoktur. İç disiplinli ve sorumlu davranmak, sağlam bilinç, güçlü irade, vicdan ve kararlılık gerektirir.
Toplumun ilk öğretmenleri analardır; öyle ki onların bu öğretmenlikleri yıllarca sürer. O yüzden, toplumun eğitim ve ahlaki düzeyi, anaların gelişmişlik düzeyiyle birlikte yürür. Kız çocukları iyi yetiştirilen toplumların geleceği aydınlıktır.
Yetiştirmek, aynı zamanda kendi kendine yetmeyi öğretmektir. Kendi başına yemek yemeyi, kendi başına giysileri giymeyi, kendi başına yürümeyi, kendi başına evdeki işleri yapabilmeyi, kendi başına derslerini yapmayı, kendi başına insani ilişkileri yürütebilmeyi, kendi özgür iradesiyle konuşmayı, kendi özgür iradesiyle çalışmayı ve iş yapmayı, kendi ayakları üzerinde durmayı, kendi özgür iradesiyle çocuklarını yetiştirmeyi öğretmektir.
İnsanın bütün ömrünü birilerine dayanarak, birilerinin sırtından geçinerek geçirmesini olumlu ve doğru bir tutum olarak görmeyiz. Doğru kararlar alan, akıllıca davranan, tek başına kaldığı zaman da sorumluluklarını bilen, birilerinin dürtmesiyle değil, kendi iradeleriyle sorumlu ve tedbirli davranan kadınlar güvenilir ve erdemli kadınlardır. Erkekler de ancak bu davranışlarıyla güvenilir ve erdemli olurlar.
Toplumun erkeklere biçtiği rol ile erdemli insan olmanın kesişim noktaları, yalnızca erkeklerin değil, kadınların da sahip olmaları gereken özelliklerdir. Erkekler de kadınlar da, hak ve adalet ilkelerine bağlı, kendi bilinçleriyle, emekleriyle, hak ve adalet uğruna ürettikleriyle kendi ayakları üzerinde durmalıdır. Habire birilerine dayanarak ayakta duran, birilerinin dürtmesiyle harekete geçen kişiler, çevrelerinde güven tesis edemezler.
Kadın da erkek de, haksızlığın olduğu her ortamda aktif rol almalıdır. Anaların merkezinde, hak ve adalet olmalıdır ki toplumun ilk öğretmeni olarak hak ve adaleti merkeze alan nesiller yetiştirebilsinler. Açıktır ki çocuk eğitiminde kadın, % 70-80 daha fazla aktif rol almaktadır. “Çocuk eğitiminden yalnızca analar mı sorumludur?” sorusu, realiteyi değiştirmemektedir. Hamilelik boyunca çocukla sürekli beraber olan analardır. Emzirme dönemi boyunca çocuklarla çoğunlukla analar birliktedirler. Bu yakınlıklar, ileri yaşlara kadar çocukla kendi arasında özel bir bağ oluşturmakta ve kadınlara önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Dünyanın en bahtiyar çocukları; bilinçli, eğitimli, akıllı, vicdanlı ve donanımlı analara sahip olan çocuklardır.
Çocuklarının yalnızca beslenmesinden, üzerindeki giysiden sorumlu hisseden analar olduğu sürece, toplumdan fazla bir beklenti içine girmek anlamsızdır.
Çocuğun yalnızca midesini besleyen, onun ruhunu; aklını, iradesini, vicdanını, dürüstlüğünü ve güvenirliğini, kısaca çocuğun özünü beslemeyen ana-babalar, bilmelidirler ki sosyo-kültürel nedenlerle yaşanan kadınların mağduriyeti ve mahrumiyeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe asla değişmeyecektir.
Aileler çocuklarını ne kadar iyi yetiştirirlerse yetiştirsinler; insanların içgerilimleri ve içdürtüleri, hırsları ve ihtirasları, istekleri ve beklentileri, içgüdüsel eğilimleri oldukça sorunlar devam edecektir. Bunları bütünüyle kontrol edemeyiz. Bu nedenle, hak ve adalet ilkelerini koruyacak hukuki önlemler alınmalı ve gerektiğinde hukuk, tam işletilmelidir. Bilmeliyiz ki yaptırımı olmayan ahlaki değerler; sözde kalır, temenniden öteye geçmez, toplumda yaygınlaşamaz ve kökleşemez.