Hz Muhammedin Evliliğiyle İlgili Ayetler
Aşağıdaki metin, internet ortamında sorulan sorular üzerine yazılmıştır:
SORU 1:
Bir ateiste Kuran’ın kendiyle çelişen hiç bir cümlesi olamayacağını söyledim. Kendisi bunu ispat edebileceğini ve Kuran hakkında büyük şüpheleri olduğundan bahsetti. Ve bana AHZAB suresinden bir kaç ayet tekrarladı. İşin açıkcası anlatımları ilginç geldi araştıracağımı söyledim ancak işin içinden çıkamadım çünkü o kadar net ortaya koymam gerekiyordu ki bunu ben kendimi ikna ettim ancak onu ikna edecek tam bilgiyi edinemedim. Yardımcı olursanız çok sevinirim:
Örnek gösterdiği ayetler:
Kehf 26: De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. O’nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O’ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez.”
AHZAB 36: Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
Sorduğu soru: Bu iki ayettin birinde Allah hükmüne kimseyi ortak etmez var iken diğerinde Allah ve Resulu diye geçiyor dedi. Bunu açıklamamı istedi araştıracağımı söyledim kendisine.
**************************************************************************
18Kehf/26 VE 33Ahzab/36. AYETLERE CEVAP:
18Kehf/26:
وَلَا يُشْرِكُ فٖى حُكْمِهٖ اَحَدًا
Okunuşu: Ve la yuşriku fi hukmihi ehada.
Türkçe Tercümesi: O, kendi hükmü konusunda kimseyi ortak etmez.
Görüldüğü gibi ayette açıkça “hükmü konusunda” deniyor.
33Ahzab/36:
اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُ اَمْرًا
Okunuşu: iza kadallahu ve rasuluhu emran
Türkçe Tercümesi: Allah ve Elçisi bir işe karar verdiği zaman..
Ayette, Türkçede bildiğimiz ‘kâdı’ “yargıç”, ‘kaza’ “yargılama yapmak ve nihai karar vermek” anlamına, ‘emr’ “emir ve iş” anlamlarına geliyor. Bu cümlede ‘hüküm’ sözcüğü kullanılmıyor. Bazı meal sahipleri, emir sözcüğünü ‘hüküm’ gibi çevirmişlerdir, karışıklık ondan kaynaklanmaktadır.
18Kehf/26’da hüküm konusu, 33Ahzab/36’da bir işe karar verme söz konusudur. “Allah ve Elçisi” kullanımı, Allah’ın emrinin elçiyi de bağladığı, Elçi’nin de aynı emre ve işe karar verdiğini göstermektedir.
Türkçede “hüküm koymak” ile “hükmetmek” farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Hükmetmek, aynı zamanda karar vermek anlamına gelmektedir. Yargıç şuna hükmetti deriz. Hükmetmenin ikinci anlamı, bir insanın hayatına müdahale etmektir. Örneğin, “topluma hükmedenler”. Bu iki kullanım birbirine karıştırıldığı için anlam karmaşası yaşanmış olmalıdır.
**************************************************************************
SORU 2:
Burdan sonra gelen AHZAB 37’de
Ve Allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “Zevceni (kendine) tut (boşama) ve Allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. Allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. Ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). Allah, (Kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. Sonra Zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (Böylece) Allah’ın emri yerine getirilmiş oldu.
Burda söylediği AHZAB 36’da iddasını temelliyor ve AHZAB 37’de Zeyd Evlatlığının Hanımını nikahına alıyor dedi, Bu iki ayetin art arda gelmesini manidar buldu. Bu ayetinde açıklamasını yaparsan sevinirim dedi. Bunu dinde örnek olsun diye yaptığını söylemeye çalıştım, Yine de araştıracağımı söyledim.
**************************************************************************
33/36’YA CEVAP:
33Ahzab/36 ve 37. ayetler bir tezin destekleyicisi değil, birbirinin ardışığıdır. 36’da bir tez ortaya atılıp 37 de o tezi destekleme amacı taşımıyor. Şöyle ki:
a) 33/37. ayetin başında geçen “Hani sen diyordun (iztekûlu)” cümlesi Arapçada başlangıç cümlesidir. Diğer taraftan;
b) “Sizden evli olmayanları evlendirin.” (24Nur/32)
Evlilik sorumluluğu, Kur’an’da kişinin kendisinden daha çok topluma yüklenmiştir. Kişi, kendisi evlenebilir. Ancak evlenemiyorsa toplum, evli olmayanları evlendirmelidir.
c) Müminler, ma’ruf (iyi, güzel ve yararlı işler) konusunda Allah’ın Elçisi’ne karşı gelmeyeceklerine dair ona bağlılık sözü (biat) vermişlerdir. (60Mümtehine/12) Ayrıca bkz. 4Nisa/65. Biat, sanıldığı gibi her şeye boyun eğmek değil koşullu bağlılıktır. Şu ve şu şartla bağlılık sözü vermektir. Bunun kanıtı, yine 60Mümtehine/12’dir.
d) Zeyd, Hz Muhammed’in evlatlığıdır. Zeyd’i evlendirme sorumluluğu, Zeyd kadar, Hz Muhammed’e de düşmektedir. Zeyd, statü itibariyle kölelikten özgürleşen biri olduğu için evlilikte denklik arayışından dolayı evliliği kolay değildir. Kabul etmek gerekir ki Müslümanların hepsi aynı bilinç ve sorumlulukta değildir. Bu, Allah Elçisi zamanında olduğu gibi bugün de böyledir. Elçiliğin başlangıcından itibaren 13 yıl boyunca Elçi’nin yanında yetişen ve vahyin mesajını çok iyi bilenle 13 günlük Müslüman aynı bilinçte değildir. Onların da zaafları vardır. İnsanlar zaaflarının kurbanı olmuyorlarsa varoluş amaçlarına uygun davranıyorlar demektir.
Evlatlığını, tanıdığı ve bildiği güvenilir biriyle evlendirmek babalığın gereğidir. Hz Muhammed de, onu, kendi yakınında bulunan Hz Zeynep’le evlendirmeyi uygun görmüştür. Zeynep, bu durumu başlangıçta olumlu karşılamamıştır. Bu, onun tercihidir. Evlilik ise, Allah’ın emridir. Burada Allah’ın emrini uygulamak isteyen kişi, herhangi bir insan değil, Allah’ın Elçisi’dir. Demek ki evliliği Zeyneb’in uygun görmeme gerekçesi, Allah Elçisi’ne göre evlenmeye engel bir durum değildi. Zeyd’in kalitesi, statüsüne kurban edilemezdi. Statüler, bizim türettiğimiz prangalar ve önyargılardır. Gerçeğe uygun davranış; onun kişiliğine, karakterine, güvenirliğine, bilgisine ve becerisine bakmaktır. İnananlar, Allah’ın emrini uygulayan Elçi’ye uymaya, -marufta karşı çıkmamaya (60/12)- zaten söz vermişlerdi. Bu sözün Medine yıllarının başlangıcında alındığı bilinmektedir. Çünkü Mekke’nin eski lideri Ebu Süfyan’ın eşi Hint, bu bağlılık sözünü verirken bazı ilginç çıkışları olmuştur.
SONUÇ: 33/36, Zeyd ile Zeyneb’in evlilik başlangıcını konu edinmektedir. Bir insan, yakınındaki iki insanı evlendirebilir. İnsanın kişiliğine ve kalitesine bakmadan, salt statü farkını gerekçe göstermek, Allah’ın emrine uygun değildir. Nitekim Zeynep de, kendisiyle konuşulunca bunu sorun etmemiştir.
33/37’YE CEVAP:
33/36’dan da biliyoruz ki Hz Zeynep, Zeyd’le evlenme konusunda pek istekli olmamıştır.
Zeynep, Hz Muhammed’in halasının kızıdır. Hz Muhammed, Zeyneb’i yıllardır tanımaktadır. Bu arada, Zeyd ile Zeyneb arasındaki evlilik gerçekleştiği zaman giyimi düzenleyen ayetler henüz gelmemişti. Diğer bir ifadeyle Müslüman kadınlar, henüz Kur’an’da bildirilen giyimle ilgili standartların bilgisine vakıf değildiler. Giyimle ilgili düzenlemeler, Ahzab suresinin sonlarına doğru adım adım gelmeye başladı. Önce 33/59, sonra 24/30,31 ve 60… Bununla şunu anlatmaya çalışıyorum: Müslüman kadınlar ve Müslüman erkekler birbirlerini yakından tanıyorlardı. Allah Elçisi, Hz Zeyneb’i sanki bu olaydan sonra tanımış gibi getirilen saçma sapan yorumlar tutarsızdır. Küçük bir şehirde insanın kendi kuzenlerini yakından tanıması, gayet normal, tanımaması anormal bir durumdur.
Hz Muhammed isteseydi, Zeyd’in evlendiği Zeynep ile, Zeyd’le evlenmeden önce pekâlâ evlenebilirdi. Hangi insan kendisinin evlenmek istediği kişiyi önce başkasıyla evlendirip, sonra ondan boşayıp kendisi evlenir ki? Bir insan düşünelim: Bir kızla evlenmek istiyor. Önünde hiçbir engel yok. Hatta o kız bu insanla evlenmeye razı. Ancak bu insan, o kızı önce bir başkasıyla evlendiriyor. Sonra boşanmış kadınla evleniyor. Böyle bir uygulamayı kim kabul eder? İnsanlar empati kurmalı ve tutarlı olmalıdırlar.
Rivayetlere göre Hz Muhammed, Zeyneb’i istemeye gittiğinde Zeynep, kendisinin Hz Muhammed’e isteneceğini düşünerek memnun olur. Zeyd’e istendiğini öğrenince memnuniyetsizliğini ortaya koyar. Tüm bunlar, bugün açısından tuhaf görülebilir. Ancak o günkü toplumun örfünde olağan şeylerdir. Hz Muhammed’in düşmanları dahi çokeşliliği doğal karşılamaktadırlar. Çünkü kendileri de çokeşlidirler.
O toplumda insanlar, kolay kolay köleleri özgürleştirmiyordu. Bir insan düşünün: Bir köleyi özgürleştiriyor. Sonra onu ev halkından biri yapıyor. Malına, mülküne ve eşyalarına kendisini ortak ediyor. Birlikte yemek yiyor, birlikte yaşıyor. Sonra onu evlendirmek istiyor. Hatta ileride Bizans’a karşı gönderilen orduya bu köle diye bilinen Zeyd’i komutan yapıyor. Komutanlığından rahatsız olanlar bile oluyor. İnsanların önemsemediği birine Allah Elçisi böyle değer veriyor. İlk 10 Müslümandan biri o. Çünkü o değerli biri. Tanıdığı için Zeyd’e kuzenini layık görüyor. Ancak zamanla aralarında geçimsizlik başlıyor. Allah Elçisi, aralarını düzeltmeye, sorunlarını çözmeye uğraşıyor. Ancak Zeyd, bu evliliği sürdürmek istemiyor.
“Allah’ın değer verip iyilik ve imkanlar sunduğu, senin de değer verip iyilik ve imkanlar sağladığın kişiye (Zeyd’e) diyordun ki: “Eşini yanında (nikahında) tut (evlilik bağını sürdür) ve Allah’ı dikkate alarak içdisiplinli ve sorumlu davran!…” (33Ahzab/37)
Diyordun ifadesi, bunun defalarca yaşandığını gösteriyor. Ancak Zeyd, boşanmakta ısrarlıdır. Bu durumda mağdur olan kadındır. Kadını evlendiren ise Allah’ın Elçisi’dir. Zeynep, çok istekli olmadığı halde onu evlendirmiş ve boşanmanın arefesinde Hz Muhammed, bu durumdan kendisini sorumluluk hissetmektedir. Artık durumun boşanmaya gittiğini görünce, içinden boşanırsa evlenebileceğini de geçirmektedir. Bu gerçeğin Kur’an’da açığa vurulması, Hz Muhammed’in aleyhinde bir durumdur. Bu bile, Kur’an’ın Allah’tan olduğunun kanıtıdır.
“…Allah’ın ortaya çıkaracağı şeyi, insanlardan çekinerek kendi içinde saklı tutuyordun; fakat Allah, kendisinden çekinmene daha layıktır. Zeyd, ondan-(Zeynep’ten)- ilişkiyi kesmeye nihai karar verdiğinde (DİKKAT! Kullanılan fiil kada), müminlere evlatlıklarının eşleri hakkında, onlardan ilişkiyi kesmeye nihai karar verdikleri zaman bir ayıplama ve itiraz olmasın diye onu, sana eş yaptık. Allah’ın hükmü, fiili bir duruma dönüşmüştür.” (33Ahzab/37)
a) Hz Muhammed, Zeyd’i bebekken evlat edinmedi. Diğer bir ifadeyle Zeyd, Muhammed’in gerçek babası olmadığını çok iyi biliyordu. Çünkü Zeyd, evlat edinildiği zaman 10-15 yaşlarında idi. Biliriz ki bu yaşlardaki çocuklar, bunların farkındadır. Nitekim Zeyd, kendisini almaya gelen gerçek babasıyla gitmek yerine Hz Muhammed’la kalmayı tercih etmiştir.
b) Evlatlık, İslam’ın getirdiği bir anlayış değildir. Evlat edinme, toplumsal bir örftür. Nitekim Ahzab suresinin ta başlarında Allah; evlatlıkları, evlilik hukuku açısından öz evlat gibi gören anlayışı veya töreyi doğru bulmamıştır:
“Evlatlıklarınız, sizin öz çocuklarınız değildir. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.” (33Ahzab/4)
Bu ayet, yeterli gelmemiş olacak ki bu tabuyu, bizzat Elçi’si aracılığıyla fiili olarak (defacto) kaldırmak istemiştir. Çünkü tabuları yıkmak kolay değildir. Bugün bile hâlâ bu sorunun gündemde olması, bunun bir tabu olduğunu göstermektedir.
SONUÇ: Hz Muhammed, evlatlık edindiği biriyle evlenmiyor. Peygamber, Zeyd’i bebekken evlatlık almadı. 10-15 yaşlarında köle iken ona hizmetçi olarak hediye edildi. O da onu hizmetçi olarak çalıştırmak yerine özgür bıraktı ve evlat edindi. Kısaca köleyi özgürleştirdi ve kendisiyle aynı statüye soktu. Yetmedi, en yakınındaki bir kızla onu evlendirdi. Onu onore etti. Zeyd ile Zeynep geçinemediler, Allah Elçisi aralarını düzeltmeye çalıştı, ancak bunda başarılı olamadı, sonuçta boşandılar. O toplumda birine evlatlık gözüyle baktıysan artık o “senin öz çocuğun gibidir” inancı vardı. İnsana değer vermeyen, onun her türlü hakkını gasp edebilen, kölelerine hayvan ve eşya muamelesi yapan bir toplum kendi kafasından haramlar ve helaller türetmişti. “Şunu yiyemezsin, şununla evlenemezsin” veya “Şu yaşa gelen hayvan yenilmez veya hayvanın ilk doğurduğu hayvanı doğaya salmak gerek,r ve ondan yararlanmak haramdır” inancı gibi. Daha fazla örnek için bkz. 5/103; 6/143-144. Kur’an zaten bu tip tabuları yıkmak için gelmişti.
Bu, aile hukukuna da yansıyordu. Kur’an akrabalığın, ancak biyolojik ve süt yoluyla gerçekleşeceğini bildirdi.
İTİRAZ SAHİPLERİNE SORULAR:
a) Peygamber’e itiraz edenler, acaba esaret altında yaşayan insanlara karşı Peygamber kadar fedakâr davranırlar mıydı?
b) Hizmetçilerini kendilerine tercih ederler miydi?
c) Hizmetçilerini evlerine, arabalarına, mallarına ve mülklerine ortak ederler miydi?
d) Hizmetçilerini ev halkı yaparlar mıydı?
*************************************************************************
SORU 3:
AHZAB 50 :
Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü’min bir kadını da, -mü’minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü’minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiç bir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Burada da neden bunun Kuran’da sadece peygambere özel birşey olduğu sorusunu sordu arkadaş. Ve ganimet olarak kadın cariye sahibi olmak neden kuran’da geçiyor dedi. Buranın da açıklamasını istedi.
AHZAB 51. Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir.
**************************************************************************
33/50-52’YE CEVAP:
33/50-52 ayetleri, Hz Peygamber’e evlilik konusunda sınırlama getiriyor, genişleme değil. Ancak şunlarla evlenmene izin verildi, bunların dışındakilerle evlenmen helal olmaz deniyor. Şunlarla evlenmene izin verildi demek, onlarla evlenmelisin, evlenmek zorundasın gibi bir anlama gelmiyor. Diğer Müslümanlar, 4/22-24’de bildirilenlerin (anne, kız, kızkardeş, hala ve teyze) dışında kalan herkesle evlenmeleri mümkündür. Peki, ya Peygamber? Onun evlenmesi, bildirilenler dışındakiler için “Helal olmaz” deniyor. (33/52) Peygamber, 33/50-52 arasında bildirilen kişilerle sınırlanıyor.
Allah Elçisi dışındaki diğer tüm Müslümanlar, evlenmek istedikleri kişiyle karşılıklı rızaya dayalı olarak evlenebilirler. Onlar için bir sınırlama yoktur. Milyonlarca kişi arasından birisini tercih edebilirler. Hz Muhammed’e şu söyleniyor:
“Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın savaşsız olarak sözleşmen (yemin/söz) yoluyla (nikahındaki) kadını; seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.). Mü’minlere eşleri ve sözleşmeleri (yemin/söz) yoluyla (nikahlarındaki) kadını hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (33Ahzab/50)
1) Hz Muhammed’in DAYISI YOKTU. İKİ TEYZESİ VARDI: Ferîda ve Fahita. Onlar da daha peygamberlikle görevlendirilmeden önce vefat etmişlerdir. ON AMCASI VARDI: Haris, Zübeyr, Ebu Talib, Ebu Leheb, Kusem, Dırar, Mukavvim, Hacl, Hz. Hamza, Hz. Abbas. Bunlardan Abbas, Hamza, Ebu Talip ve Zübeyr’in dışındaki sekiz amcası peygamberlik gelmeden önce vefat etmiştir. Peygamberlik geldiği zaman dört amca hayattadır: Ebû Tâlib, Ebû Leheb, Hamza ve Abbas. ALTI HALASI VARDI: Ümmü Hakîm Beyzâ, Safiyye, Âtike, Berre, Ümeyme ve Ervâ. Ümmü Hakîm Beyzâ, Âtike, Ümeyme’nin Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.
2) Dayısı olmadığına göre, dayı kızları yalnızca konu hakkındaki hükmü bildirmek açısından yer almaktadır. 33Ahzab/50 ayeti geldiğinde, hicretten sonra 3 yıl geçtiği için Hz Muhammed, 56 yaşlarındadır. Yaşam ortalaması 60’larda olan bir toplumda, 56 yaşında olan bir insanın kuzenleri kaç yaşında olur? 18 veya 20 mi? Biraz mantıklı olursak, onlar da ortalama olarak 50’li yaşlardadırlar. Diyelim ki daha küçük olsunlar, 30-40’lı yaşlarda. Onların bir kısmı vefat etmiş, bir kısmı evli, bir kısmı da boşanmış. İçlerinde bir tane bile bekâr kız yoktur. Ayette ‘Şunun kızları’ ifadesi, aklını kullanmayanlar için 18-20’li yaşlarında anlamına gelmektedir. Oysa hukuki metinler böyle düzenlenir. 85 yaşındaki bir ihtiyar için onun 60 yaşındaki evladı, onun kızıdır.
3) 33/50’de teyze, hala ve amca kızlarından yalnızca Allah Elçisi’yle birlikte mümin olarak hicret eden kadınlar ayetin hükmü kapsamına girmektedir. Buna göre, Hz Muhammed’in yalnızca Müslüman olan, evli olmayan, kendisiyle birlikte hicret eden ve kendisiyle evlenmek isteyen kuzenleriyle evlenebilir. Bu kuzenlerinden kaç kişiyle evlenmiştir? Hiçbiriyle… Kuzenlerinden evlendiği bir kişi vardır. Hz Zeynep. Zeynep’le de bu ayet gelmeden önce evlenmiştir. Diğer taraftan Zeynep, Hz Muhammed ile evlendiği zaman dul bir kadındı.
4) 33/50 ayeti sonucunda Hz Muhammed’in evlilik yapacağı insanların sayısı artmış mıdır, azalmış mıdır?
5) Kendisi mehirsiz evlenmek isteyen ve Peygamber’in rıza göstereceği kadınla (imra’a) da evlenebilir. Peki, evlenmiş midir? Hayır.
“Mü’minlere eşleri ve sözleşmeleri (yemin/söz) yoluyla (nikahlarındaki) kadını hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir.” 33/50
Müminlere farz kılınanlar bellidir. Helal kişilerle karşılıklı rızaya dayalı olarak evlilik sadakat ödemeleri yaparak evlenirler. Herhangi bir mehir beklentisi içinde olmayan kadın (imra’a: genç kadın anlamına gelmiyor.), Hz Muhammed de eğer rıza gösteriyorsa evlenebilir. Bu, Peygamber’e daha fazla zorluk çıkarmamak içindir. Esasında mehirin karşılıklı rızaya dayalı olduğu, kadının bu haktan vazgeçmesi durumunda bir sorun olmayacağı, diğer inananlar için de geçerli bir kaidedir. (Bkz. 4/4,24)
6) 33/50 ayeti teorik olarak Hz Muhammed’i bilgilendirmiştir. Pratikte sayılan kişilerle evlilik gerçekleşmemiştir. Daha önceden nikah bağı olanlarla evlilik bağı devam etmiştir. Peki 33/50’deki bildirilenlerin gerekçesi nedir? Gerekçe, Peygamber’in önüne bütünüyle set çekilmediği ve ona zorluk yüklenmediği mesajının verilmesidir.
7)
“Onlardan (evlendiklerinden) uygun gördüğünü bırakabilir, uygun gördüğünü yanına alabilirsin. Uzaklaştığını istemende de bir sakınca yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur…” (33Ahzab/51)
Bu ayetler gelince Hz Muhammed, diğer eşleriyle ayrılmayı düşünmüştü. Onlar, yalnızca nikahta kalmayı isteyince onların barınmasını, ekonomik ve sosyal sorumluluğunu üstlendi. Ayetteki mesaj, daha önceden Hz Muhammed’le evlenmiş insanların işini zorlaştırmamayı, onları zor durumda bırakmamayı hedeflemiştir.
8) Hz Muhammed’in evliliklerinin, o günkü toplumsal örf, hukuki ve siyasi nedenlerle de bağlantılı olduğunu görüyoruz. Onun evlilik hayatı 39 yıldır. Bunun 28 yılını Hz Hatice ile geçirmiştir. Hz Hatice genç bir kadın değildi. O dönemde başka bir ülkeyle (kabileyle) bağlantılar, oranın lideriyle akrabalık kurarak daha güçlü hale geliyordu. Tarihi kaynakları doğru incelediğimizde Hz Muhammed, vefat ettiği zaman hukuken 9 kadınla, ancak fiili olarak 4 kadınla evli olduğu görülür. Bunlar; Hz Aişe, Zeynep, Ümmü Seleme ve Hafsa’dır. Diğerleri; Sevde, Ümmü Habibe, Safiyye, Cüveyriye ve Meymune’dir. Fiili evliliklerinin devam etmedikleri arasında Safiyye ve Cüveyriye gibi genç olanlar da vardı. (Bkz. Prof. Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okumak, s.421-422, Ankara Okulu, 2010; Referansları: İbn İshak, 406; İbn Sa’d, VIII, 196; Belazuri, I, 156; Hamidullah, 1114)
9) Çokeşlilik (poligami), sadece Araplara özgü bir uygulama değildi; antik Yunan’da, Roma’da, Hint’te o dönemin yaygın bir geleneği olarak çokeşlilik hakimdi. Bu arada çokeşlilik, Çinde 1949’da, Hong Kong’da 1971, Fransa’da 1993’de, Türkiye’de 1926’da yasaklanmıştır. Kısa zaman öncesine kadar bu uygulamalar olağan karşılanıyordu. ABD, Utah eyaletinde ise 1900’lerde yasaklanmasına rağmen bu uygulama sürmektedir. Kısaca çokeşlilik İslam’a özgü bir durum değildir. Çokeşliliği İslam başlatmamıştır. Allah, mesajlarında, Elçi’si aracılığıyla toplumda var olan haksız ve yanlış olan bir uygulamayı ya tamamen kaldırmış veya düzeltilmesi mümkünse düzeltme yoluna gitmiştir. Fiili olarak var olan çokeşliliği tamamen yasaklamamış, savaş gibi yetim analarının mağdur kaldığı durumlarda yetim kızlarla değil yetimlerin analarıyla adalet ve hakkaniyet gibi belli koşullarla sınırlamıştır.
10) Polemik yapılan konuya 33/52 son noktayı koymaktadır. Hz Muhammed, önce bir insandır, ahlaklı biridir, sonra Müslümandır ve sonra da elçidir. Onun da ihtiyaçları ve istekleri vardır. Güzellikleri hoşuna gitse bile yukarıda bildirilenler dışında başka kadınlarla evlenmesi, helal değildir.
“Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile, sözleşmen (yemin/söz) yoluyla (nikahındaki) hariç başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak artık sana helâl değildir.” (33Ahzab/52)
SORULAR: Ateistlere göre;
1 – Peygamber nasıl biri olmalıdır?
2 – Evlilik, doğru bir uygulama mıdır?
3 – Doğru ise tekeşlilik mi doğrudur, çokeşlilik mi? Tekeşlilik doğru ise bu konuda samimi ve tutarlı mıdır?
4 – Evlatlık edinmek mümkün müdür?
5 – Evlatlığın boşandığı eşiyle evlenmek yanlış mıdır? Yanlışsa neye göre yanlıştır?
6 – Her sistemde, kendi bütünlüğü içinde tutarlılık aranmaz mı? Bir sistemle taban tabana zıt başka sistemler arasında tutarlılık aramak, hangi mantık ilkesiyle açıklanabilir?
7 – Çelişmezlik ilkesini işletilse, gerek Kur’an’ın bütününde, gerekse de 33/50-52 arasında tutarlılık olduğunu gözlemlenmez mi?
***************************************************************************
SORU 4:
AHZAB 53:
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), size izin verilmedikçe Nebî’nin evlerine girmeyin! (Girmişseniz oyalanıp) yemeğin pişmesini beklemeyin. Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeğinizi yeyince hemen dağılın ve sohbet etmek istemeyin, söze dalmayın (izinsiz konuşmayın). İşte bu durum gerçekten Nebî’ye eziyet oluyordu. Fakat sizden hayâ ediyordu (utanıyordu). Allah, haktan hayâ duymaz (gerçeği açıklamaktan çekinmez). Onlardan (Peygamber Hanımları’ndan) bir şey sorduğunuz zaman perde arkasından sorun. Bu, sizin ve onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûl’üne eziyet etmeniz ve bundan sonra O’nun zevcelerini nikâh etmeniz ebediyyen (helâl) olmaz. Muhakkak ki bu, Allah’ın katında çok büyük (günahtır).
Burayı gösterdikten sonra ben dedi bu kitabın insan eliyle yazıldığına inanıyorum dedi ve o yüzden bu dine inanmıyorum dedi. Baksana resmen kendisi için ayet yazmış diye üsteledi bunun Allah’ın insanlara kelamıyla ne alakası var diye sordu.
Açıkcası ben böyle bir Ateistle ilk defa tanıştım sanırım SADECE AHZAB suresini biliyor ama çok iyi çalışmış sürekli aynı yerleri tekrarlıyor. AHZAB sureleri hakkında bir kaç video izledim ama tam net açıklayıcı bir cevap vermem gerekiyor açıklayıcı kaynak/bilgi var ise çok yardımcı olur. Sizlerden yardım bekliyorum saygılarımla…
**************************************************************************
33AHZAB/53’ÜN CEVABI:
1 – Öncelikle bu kişi sanıldığı gibi Ahzab suresini derinlemesine incelemiş biri değil. Bu iddialar, ateizmi savunan sayfalarda fazlasıyla yer alıyor. 33/53 ayetinin mealini, gökten vahiy aldığını iddia eden, “Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)” diye kendince yorumlayan Evrenesoğlu’dan alıntılamış.
2 – Kur’an’da örnek gösterilen Allah Elçisi (rasul)’dir. (33Ahzab/21). Peygamber (NEBİ) sözcüğü, daha çok onun insan, aile babası, devlet başkanı kişiliğe göndermedir. NEBİ, vahiy alan kişidir. Resul ise, aldığı bu vahiyle özdeşleşen elçidir. Hz Muhammed’in insan kimliğe vurgu varsa veya hata ettiği durumlarda ‘resul’ değil, ‘nebi’ sözcüğü tercih edilmiştir. (Bkz. 66/1; 8/67) Kısaca konu din ise ‘resul’, insan ve dünya ise ‘nebi’ sözcüğü tercih edilmiştir. Peygamber de dahil Müslümanlar melek değildir. Onların ihtiyaçları, istekleri, beklentileri, sevinçleri, öfkeleri, incinmeleri, mutlu olmaları, utanmaları, korkmaları söz konusudur.
3 – Nebi’nin evine rasgele girmeyin deniyor. Bir insanın, hele bir devlet başkanının evine rasgele girmesi doğru değildir.
4 – Evinize gelen misafirin evin diğer bölmelerini dolaşması doğru değildir. Oturma odasındaki yabancı konuk, evin diğer bölmelerindeki evin hanımından bir şey istemesi doğru değildir. Ev halkı yanına gelince istemelidir.
5 – Olayın dini boyutu, ‘resul’ sözcüğü devreye kulalnılınca geliyor. Mesajı anlatmakta olan kişiyi üzmek, daha büyük bir sorumluluk getirir.
6 – Kur’an’ın temel hükümleri (muhkemler) evrenseldir. Onun örnekleri, ondaki tasvirler, mecazlar, teşbihler, benzetmeler, doğrudan eşleriyle ilgili bilgiler evrensel hükümler değildir; onlar dönemsel, bölgesel değer taşımakta, ayrıca ikincil mesaj taşımaktadırlar. Bir biyolog, öğrencilerin doğadaki biyolojik yasaları anlatırken genel (evrensel) hükümlerden söz eder. Onların daha iyi anlamaları için çeşitli örnekler verir. Verdiği örnekler, daha çok yaşadığımız coğrafyayla, tarihle, o öğrencilerin bildikleri konular üzerinden olur. Çünkü örnekler, yeni bir hüküm getirmez, konuyu açıklama ve destekleme amacı güder.
“Ey inananlar! Yemeğe, size izin verilmesi dışında, -vaktini dikkate almadan Peygamber’in (NEBİ) evlerine girmeyin: ama davet edildiğiniz zaman girin, yiyip içtiğiniz zaman, artık dağılın. Sıradan bir söyleşi amacıyla senlibenli davrananlar olmayın. Çünkü bunlar, Peygamber’i (NEBİ) incitmekte; o da, sizden utanmaktadır. Oysa Allah, hakikattan utanmaz. Onlardan (eşlerinden) bir eşya istediğiniz zaman, onlardan, bir siperin(hicâb) ötesinden isteğinizi bildirin. İşte bunlar, sizin yürekleriniz ve onların yürekleri için daha sağlıklıdır. Allah’ın vahiy elçisini(RASÛL) incitmeniz, onun ardından eşlerini nikahlamanız sizin için asla doğru olmaz. Kuşkusuz işte bunlar, Allah’a göre büyüktür.” (33Ahzab/53)
Ahzab suresi, indiği zaman Müslümanların sayısı artmış binleri bulmuştur. Böyle bir durumda peygamberin evini bir hayal ediniz. Yüzlerce kişi evin önüne geliyor, bazıları hiç izin almadan içeri giriyor, akşama kadar kalkmak bilmeden oturuyor, bir adap, medeniyet yok. Bugün tanınmış kişiler, evlerinin etrafını duvarlarla çeviriyor kapıya da 10 tane muhafız koyuyor. Orda öyle bir şey yok. Peygamber rahatsız olsa bile söyleyemiyor. Öyle bir kalabalık olunca, bir plan olmaz, konuşacağı kişilerle konuşamaz, bir curcuna olur gider. Allah da böyle bir curcunaya engel olmak istemiş ve o yolla bir medeniyet getirmiştir. Bizim de bu kuralları evlere girip çıkarken dikkate almamız gerekir.
Bu ayeti görenler, sanki Allah sadece Hz Muhammed için ayet indirdiğini sanabilir. Oysa ortada bir yanlışlık ve haksızlık varsa konu kiminle ilgili ise onun hakkında ayetler gelmiştir. Kişi bir örnektir. Aslolan verilmek istenen mesajdır. İnsanlar böyle özel olaylardan, genel, evrensel sonuçlar çıkarabilir, çıkarmalıdırlar. Örnekler:
A – Kadınların hakları gasp edilmesi:
“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü duydu. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar (kadınların haklarını hiçe sayanlar) bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır…” 58Mücadile/1-2)
ZIHAR: Toplumun kendi kendine türettiği başka bir tabudur. Erkek, eşinden sıkılınca onu anasına benzetir ve böylece kendisine haram kılar. Boşanmasına da izin vermezdi. Günümüzde de pek çok erkek, sözde boşanmış gibi görünse de daha önceden evlendiği kadının başkasıyla evlenmesine engel olmaktadır.
B – İftira karşısında kolektif bilinç ve duruş:
“O ağır iftirayı uyduranlar, sizin içinizden bir güruhtur. Bu iftirayı kendiniz için kötü bir şey sanmayın. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her biri için, işledikleri günahın cezası vardır. İçlerinden (elebaşılık ederek) o günahın büyüğünü üstlenen için ise ağır bir azap vardır. Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile iyi bir zanda bulunup da: «Bu, apaçık bir iftiradır» demeleri gerekmez miydi? 24Nur/11-12
Bu ayetler sırf Hz Aişe için mi geldi, öyle görünüyor olabilir ama bunlarla verilmek istenen mesaj evrenseldir. İyi, doğru bir insan hakkında, kötü bir itham duyduğunuzda, iyi bir zanda bulunun ve ona inanmayın, mesajı verilmektedir.
C – Hz Peygamber’i uyaran ayetler de var:
Sadece Hz Peygamber için gelmiş gibi görünen ayetlerin hepsi, onun hakkını korumak için değildir. Bazıları da, onu eleştiren ve yanındaki kişilerin hakkını korumak içindir. Sizce, peygamber, herkes ona değer verirken, kendisi için aşağıdaki ayetleri yazar mı, kendi kendisini bu denli eleştirir mi?
“Surat astı ve yüz çevirdi
Kendisine görme engelli biri geldi diye.
Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip arınacak?
Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak.
Ama kendini her şeye yeterli görene gelince,
İşte sen, onda ‘yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun.
Oysa ki onun temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin.
Ama koşarak sana gelen ise,
Ki o, ‘içi titreyerek korkar’ bir durumdadır;
Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun.” 80 Abese/ 1-10
“Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için bağışlanma dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.” 40Mümin/55
Tüm bunlar, bize Kur’an’ı örnek bazlı değil ilke ve değer bazlı incelemek gerektiğini göstermektedir.
Turgut ÇİFTÇİ
Merhaba. Kuran’ın kendiyle çelişen hiç bir cümlesi olamayacağına dair açıklamalarınız için çok teşekkürler. Hz. Zeyd ile ilgili ayette çelişkili görünen husus, evlatlığın eşinin babaya nikahının düşüp düşmemesi değildir. Daha doğrusu çelişki oluşturan bir durum ortada yoktur. Toplum tarafında kabul görmüş bir uygulamanın Allah katında yanlış olduğudur. Allah durumu düzeltmiştir ve uygulmadaki çelişki giderilmiştir. Bu ayetten alınacak ders `kıssadan hisse` nikahla ilgili doğru bilgiye ulaşmanın yanı sıra, peygamberin Allah`ın emriyle çok eşlilik yapmasıdır. Ayete daha dikkatli bakın. Hz, Muhammed`in oğulluğu eşinden boşanmıştır Ayyete ise `…. seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldı….` şeklinde emri vardır. Ve bu emrin ardından Allah amca dayı hala kızları ile Peygamberini nikahladığını bildirmiştir. İlgili Ayete de bakın. Çelişkili olan Toplumun örf ve adet edindiği Allahın emri olmayan yanlış uygulamalardır. Asıl mesele Hz.Ayşe ile Hz. Muhmmed arsındaki yaş farkı, bu yaş farkı peygamberden kaynaklı değil Allah`tan kaynaklı olan bir durum, Ayyette çelişki arayan bulabilirse bu konu üzerinde çalışsın. Evlatlık olan kişi ile nikah düşüp düşmediği konu edilmiyor, bu Ayyette evlatlık olan kişinin boşanan eşi konu ediliyor. Peygamberllerin eşleri müminlerin anasıdır. Hz. Zeynep, Hz. Zeyd`in hem eski eşi hem anası konumunda olamayacağı, toplumun örf ve adetine ters bir durum teşkil ettiği için, toplumun uygulamasının yanlış olduğu Ayetle açıklanmıştır.
iyiki inançsızım diyorum hala.
Artık zaman ilerliyor ve insanlar sorguluyor , benim bir Müslüman olarak ,diyanetin devletten milyarlarca lira ödenek alarak ,hiçbir ödeneği geliri olmayan ve Allah’a inanmayanlara karşı Kuran’ın kafa karıştıran bazı ayetlerine bir açıklık getirerek bunu bir kitapçığa geçirmesi, madem parayı alıyorsunuz , müslümanları bir toplumda mat edecek sorular soran bazı şahıslara verecek bir cevabımızın olmaması ve toplum eski körü körüne inanan değil sorgulayan bir toplum artık, bu konuda diyanet yetersiz kalıyor , islamı sadece namaza oruca bağlayan toplum artık yok, Diyanetin kendine yeniden formatlaması lazım