Saygı ve Sevgi Üzerine

SAYGI ZEMİNİNDEN (DÜZLEMİNDEN) SEVGİ ÇARDAĞINA (HASBAHÇESİNE)

Saygı ve sevgi, insan ilişkilerinde çok önemlidir. Saygı ve sevgi olmadan güven, huzur, mutluluk ve gelişimden söz etmek oldukça zordur. İnsanlar bu sözcüklerin anlamlarını bilmeseler de, bu sözcükleri kullanmasalar da herkes saygıya ve sevgiye ihtiyaç duyar.

SEVGİ ÇARDAĞI

SAYGI NEDİR?

Saygı, eşyanın var olma, canlının yaşam hakkını kabul etmek, ona insanca davranmaktır. Onu dinlemek, anlamaya çalışmak, anlayışla ve hoşgörü ile karşılamak, bir saygı göstergesidir. Saygı, bir başkasının düşüncelerini kabul etmeyi zorunlu kılmaz. Saygı gösterebilmek için ekstra özelliklere sahip olmak gerekmez. Her canlıya, özellikle insanlara, onlar farklı görüş, düşünce ve inançta olsalar da onların yaşam hakkına saygı göstermek insan olmanın bir gereğidir. Saygı barış ortamını getirir. Saygı yoksa kavga vardır, didişme vardır, savaş vardır.

Saygı derken illa da yüksek saygıdan, muhatabın düşüncelerini kabul etmekten veya o düşünceye ya da inanca hak veya değer vermekten de söz etmiyorum. Saygı derken, muhataplarımız fiili şiddete (darp, yaralama veya öldürme) veya sözlü şiddete (kişiye ve kutsala saygısızlık gibi. Örneğin, somut hakaret, alay veya küçümseme) başvurmadıkça, o düşünce veya inanç sahiplerinin de yaşama, kendilerini ifade etme, düşünce veya inançlarına uygun davranma, düşünce veya inançlarını pratik olarak uygulama haklarının olduğunu kabul etmekten söz ediyorum.

Saygı bir anlayış meselesidir; bazen hoşgörüdür, bazen görmezden gelmektir, bazen tahammüldür, bazen zarar vermemektir; ama hep insanca davranmaktır. Biraz daha gelişmiş saygı belki empati kurabilmektir. Empati kuramadığınız birini anlayamaz, onun gerçeğini bilemezsiniz. Muhatabın gerçeğini bilemeyince ona sözlerinizle, davranışlarınızla ulaşamazsınız. Saygının olmadığı yerde etkileşim neredeyse yok gibidir. Saygı göstermeyen biri, ne kadar üstün değerlere sahip olursa olsun muhatabını asla etkileyemez.

Baskı ve şiddet yoluna giderek kimse Allah’ın özgür bıraktığı insanlara bir şeyleri kabul ettiremez. Kimse bir başkasının beynine, yüreğine kilit vuramaz. İlahi kitap, elçiler aracılığı ile ilahi mesajla ilgili her türlü zorlamayı insan doğasına ve vahye aykırı bulmuştur:

“Dinde zorlama (baskı ve mecbur etme) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapkınlıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim şeytani güçleri tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” 2Bakara/256

“Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?” 10Yunus/99

“Nûh dedi ki: ‘Ey halkım! Söyleyin bakalım; şayet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?” 11Nuh/28

SAYGININ ÖNCELİĞİ

Saygı sevgiden önce gelir. İnsan ilişkilerinde saygı yoksa sevgi; sağlıklı değildir, sorunludur, çıkarcıdır, bencilcedir, yapaydır veya sahtedir. Saygı, çok temel bir ögedir; cana kıymamak yaşam hakkına saygıyı, çalmamak emeğe saygıyı, rahatsız edici ve zarar verici davranışlardan kaçınmak insan onuruna saygıyı, kendini ifade etmek, öğrenip öğretmek ve buna uygun davranmak düşünce ve inanca saygıyı, yerleşim ve seyahat hakkını engellememek köleleştirmeme ve özgür yaşam hakkını ifade etmektedir. Sevmediğimiz, kendi çevremizden ve inancımızdan görmediğimiz birine karşı sorumsuz davranışlar sergilemeyi meşru görmek, düşünce ve inanç istismarını çağrıştırır. Kur’an’da, bu istismara şu örnek verilmiştir:

“Kitap Ehli arasında öylesi var ki, kendisine bir hazine emanet etsen sana (sadakatle) iade eder; ve öylesi de var ki ona ufak bir altın sikke(dinar) emanet etsen, başında dikilmedikçe sana geri vermez. Bu, onların, ‘İlahi kitapla ilgisi olmayanlar (ümmiler) hakkında bize yüklenmiş bir sorumluluk yoktur’ demiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah’a karşı yalan söylemektedirler.” 3Al-i İmran/75

Kendimizden görmediğimiz birinin temel haklarını çiğnemeyi normal karşılamak hiçbir ahlak sisteminin onaylayacağı bir davranış olmasa gerek. Hele bunu Allah’a dayandırmak din istismarından başka bir şey olmamalı. Öyle ya, sizinle aynı dine, aynı çevreye veya aynı gruba mensup değil diye “öteki”nin canına, malına veya onuruna zarar vermeyi kim, hangi gerekçeyle Allah’a dayandırabilir ki? Bu ancak, kişisel emellere ulaşmak için uydurulmuş bir hezeyandır.

Savaş halinde kişinin kendisini savunması veya bir zulme(fitne) engel olması dışında kişinin başkasına fiili müdahalesi ilahi mesajdan da onay almaz. (Bkz. 2Bakara/190-193,256; 22Hacc/39)

SAYGISIZLIK VE SEVGİSİZLİK

Muhataplarımız saygısız ise onlara saygı duyamayız; bize saygısızlık eden, hakaret eden, bizi küçümseyen, bize zarar vermek isteyen birine saygı gösteremeyiz, en azından göstermek zorunda değiliz. Saygısızlığın karşılığı mutlaka saygısızlık da değildir.

Saygı yoksa insanlık yoktur, ancak sevgi olmadan da insan ilişkileri sürdürülebilir. Herkes birbirini sevmek zorunda değildir, ne var ki herkes birbirine saygı göstermek zorundadır.

Bir insana saygı duymak için onu tanımak gerekmez. Saygı için var olmak, yaratılmış olmak, insan olmak yeterli bir nedendir. Sözgelimi, kişinin mesleği, varlıklı olup olmadığı, memleketi, hangi özelliklere sahip olduğu gibi özelliklerini bilmemiz gerekmez. Muhataplarımıza her konuda katılmasak bile onları tanıdıkça onlara olan saygımız artabilir veya azalabilir.

Medeni (uygar) insanlar saygılı davranırlar. Kentlerde genellikle medeni davranışlar egemendir. Hak ve adaletin olmadığı bir toplum ilkel bir toplum niteliğine sahiptir. İlkel toplumlar tanımadıkları insanlara saygı duymazlar, onların canına kıyabilir ve onlara zarar verebilirler. İlkel toplumlarda daha ziyade kaba bir sevgi kültürü egemendir, saygı kültürü ise çok zayıftır.

FARKLILIKLARA SAYGI

İnsanları ne kadar severseniz sevin aranızda bir çizgi bulunmalıdır. İşte o çizginin adı saygıdır. Dostunuzla aranızdaki sınırı ve çizgiyi kaldırmaya, komşunuzla aranızdaki duvarı yıkmaya kalkışırsanız iki farklı ve bağımsız kişilikten birisi yara alır. Komşusuyla arasındaki duvarı yıkan kişi bağımsız (müstakil) iki aileyi, tek aileye dönüştürmüş olur.

Kaynaşmakla (entegrasyon) farklılıkları eriterek yok etmek (asimilasyon) aynı değildir. Farklılıkları bütünüyle silmeye çalışmak bir asimile politikasıdır. O yüzden farklılıkları saygıyla karşılamak, “din konusunda baskı ve zorlama yoktur” ilkesinin de bir gereği olmalıdır.

Temel haklar ve özgürlükler konusundaki ilkesel farklılıklar barış ortamını zedeler. Sözgelimi yaşam hakkını, kişi dokunulmazlığını, sosyal hakları, sağlık haklarını, ekonomik hakları, siyasal hakları, konut dokunulmazlığını, düşünce ve inanç özgürlüğünü kabul etmede ilkesel farklı düşüncelere sahip birine saygı göstermek veya onunla uzlaşmak olanaklı değildir. Temel haklar konusu tartışma üstüdür. Cana kıymayı, haksızlığı, zulmü, ayrımcılığı, çalmayı meşru gören biriyle barış içinde ve karşılıklı saygı düzleminde yaşayamayız.

Farklılıklar saygıyı zorunlu kılarken benzerlikler ve aynılıklar sevgiyi getirir. O yüzden sevgi çok değerlidir.

Sevgi, muhataplarımızda görülen dürüstlük, iyilik, güzellik, paylaşım, özveri gibi olumlu özelliklerden dolayı duyulan yakınlık hissidir. Beğeni, sempati, hoşlanma ve ilgi duyma zamanla sevgiye düşünür.

Sevgi; dostluktur, kardeşliktir, duygudaşlıktır. Dostluk, aynı amaç için koşturmak, ortak hedefe birlikte yürüme arzusudur.

Gerçek sevgi emek verir, destek verir, zaman harcar, fedakârlık yapar. Sevgi vericidir, alıcı değil… Emek verdikçe sevgi, gerçek zemine oturur. Emek verilmeyen ve fedakârlık yapılmayan bir kişiye yönelik sevgi, köksüzdür, içgüdüseldir. Emek veren insan, sevdiği kişiyi öyle ilkesel, ciddi bir sorun olmadıkça asla terk etmez. Çünkü bu sevgi, emekle ve zamanla oluşmuştur. Bir veya birkaç günle, bir veya birkaç emekle kazanılmamıştır. O yüzden, yeterince emek vermeyen kişi, gerçekte sevdiğini iddia ettiği kişinin kıymetini yeterince bilmez.

Gerçek sevgi tamdır, parçalanmaz ve bölünmez. Çünkü sevgi; kişinin fiziksel görünümüne, kaşına gözüne, unvanına, mesleğine, yaşına başına, mali durumuna, toplumdaki konumuna ve karizmasına dayanmaz. Gerçek sevgi, kişinin dürüstlüğüne, güvenirliğine, hak ve adalete olan bağlılığına, hakkaniyet duygusuna, merhametine, fedakârlığına, tevazusuna, çalışkanlığına, hoşgörüsüne, kişiliğine ve karakterine, sözlerindeki ve davranışlarındaki güzelliğe bağlıdır. Bunların o insandaki samimiyetine ve oturmuşluğuna dayanır.

Gerçek sevgi, bütünseldir, kişisel değildir. Yalnızca bir kişiye değil sevdiklerine de yakınlık duyar. O yüzden, çiftler evlenirken adeta akrabalarıyla da sıkı dostluklar kurarlar.

Gerçek sevgi, sevdiği kişideki insani farklılıklara saygı gösterir, hem de samimiyetle… Çünkü saygının olmadığı yerde sevgi gösterisi; içgüdüsel, sembolik veya sahtedir.

Gerçek sevgi katı değildir, esnektir. Çünkü sevgi boyutuna gelinceye kadar zaten taraflar geçer not almıştır. O yüzden, başka engebeler, duvarlar ve barikatlar, onların önünde engel olamaz. Oluyorsa, henüz gerçek sevgi oluşmamıştır.

Gerçek sevgi paylaşımcıdır; bencil değildir. Her şeyi paylaşır. Bir fındığın içini bile… Yemeği, içeceği, zamanı, mekânı, hayatı, havayı, suyu, toprağı…

Gerçek sevgi mutlu eder, huzur verir, güven verir. Sevgi; üzmez, bozmaz, yormaz, strese sokmaz, germez. Tersine bunları gidermek için büyük mücadele verir.

Gerçek sevgi hayattır, adeta su gibidir; insanı canlandırır, harekete geçirir, dinamik kılar, yüzleri güldürür, hayatı renklendirir. Sevgisizlik soldurur, renksizleştirir ve kurutur. Su, ancak uygun ortamda ve koşullarda işe yarar, çölde ve kayalıkta aynı ondan aynı verimi alamazsınız.

Gerçek sevgi hesapsızdır; çıkar hesabı yapmaz. Artniyet barındırmaz. Tedbir almaz, kontrollü davranmaz. Yüzü de güler, gözü de… Yüzündeki ve gözündeki sıcaklık herkes tarafından hissedilir.

Gerçek sevgi güvendir; hem kendisi güvenir, hem de muhatapları… Sevgi güven üzerine kuruludur. Temeli güvene dayalı olmayan sevgi çürüktür. Zihninde ve gönlünde bir soru işareti, karmaşa ve kafa karışıklığı yoktur. Sözünde, yüzünde ve gözünde zerre kadar sahtelik, uyanıklık, kurnazlık, hilekârlık, hinlik, kuşku ve endişe yoktur. Varsa, sevgi yara alır. O yüzden sevgi her şeyi konuşur. Söze güvenir, sözüne güvenilir.

Gerçek sevgi açık sözlüdür; nettir, bulanık, karmaşık, belirsiz değildir. Yüzdeki, gözdeki ve sözdeki ifadeler nettir.

Gerçek sevgi açık yüreklidir; gerçeği ve doğruyu söylemekten çekinmez. İçi dışı birdir. Sözüyle davranışları, düşünceleri ve duyguları birbiriyle çelişmez.

Gerçek sevgi sadakattir; sözüne, ahdine, taahhüdüne, akdine sadıktır. Yapamayacağını söz vermez. Söz verdiğini mutlaka yapar. Sözünü ihlal etmez, çiğnemez. Çünkü sevgi tutarlıdır.

Gerçek sevgi özeleştiri yapmaktan çekinmez. Çünkü insan olduğunu, yanılabileceğini, unutabileceğini, dalabileceğini, yanlış yapabileceğini bilir. Pişmanlık duymaktan pişman olmaz. Gelişim için değişim şarttır. Değişim ise, hakikate ulaşınca farklı bir tutum takınmayı gerektirir.

Gerçek sevgi saftır, samimidir ve doğaldır; kirli ve karmaşık duygular ve düşünceler içermez. Uyanıklık, kurnazlık ve kontrolsüz içdürtüler onu bozar. Hisler ve duygular aktif olsa da, sevgi asla onların esiri olmaz.

Gerçek sevgi umuttur; onda karamsarlığa, ümitsizliğe ve kaygıya yer yoktur. Çözüm vardır, ilaç vardır, deva vardır onda. Geleceğe umutla bakar kişi…

Gerçek sevgi ışıktır; onda karanlık, belirsizlik, muamma yoktur. Aydınlıkta önünüzü de görürsünüz, arkanızı da. Nettir, berraktır. İnsanı şoke eden, korkutan bir sürpriz yoktur. Ancak aydınlıkta kimse hile ve entrika peşinde olmaz. Aydınlık, yolculukta kesintiye yol açmaz.

Gerçek sevgi ısıdır; onda soğukluk, donmak ve yanmak yoktur. Onda sıcaklık, dostluk, kardeşlik, yakınlık vardır. O sıcaklığı, insanın sözünde, gözünde ve yüzünde görmek mümkündür.

Gerçek sevgi zamanla kazanılır ve belli bir bilince, ilkeye ve değerlere dayalıdır. O ilkelere ve değerlere sahip olan herkes, bu sevgiden nasibini alır. O özelliklere sahip herkes, o sevgiden payını alır.

İnsan sevgiyle, umutla ve inançla yaşar. Sevgisini, umudunu ve inancını bütünüyle yitiren insan hayata küsmüş ve kendisini karanlığa mahkûm etmiştir. Sevgi umudu, umut sevgiyi besler.

 

SEVGİYE VE AŞKA DAİR

Sevgi, bilinçli bir tercih; aşk ise, kendini kaybediştir. Aşk, bir anda başlar, bir anda biter. İnsanlar aşktan dolayı kendilerini de âşık olduklarını da bir anda harcayabilirler. Âşık olan, âşık olduğu kişiyi bir anda göklere de çıkarabilir; yerin dibine de geçirebilir. Oysa sevgi, karşınızdaki kişide gördüğünüz güzellikler ve doğru şeylerden dolayı ağır ağır başlar; yanlış yapınca da ağır ağır biter. Kimse sevdiğini bir anda sevmedi, bir anda da terk etmedi. İnsanlar aşk ile sevginin ayırımını yapabildikleri zaman, âşık olmaktan kurtuldukları zaman, gerçek özgürlüğe kavuşurlar. Çünkü aşk insanı özgürleştirmez, bağımlı kılar. Her âşık, âşık olduğuna kul-köle olur; yanlış isteklerine boyun eğer. Oysa seven, yanlışa boyun eğmez; yanlışları düzeltmek için mücadele verir.

 

HERKESİ VE HER ŞEYİ SEVMEK ZORUNDA DEĞİLİZ!

Bazı nesnelere, yerlere ve zamanlara duyduğumuz sıcak ilgi, onların sahip olduğu güzellikler ve sunduğu iyiliklerle olan ilişkisinden dolayıdır.

Bazen yakından tanımadığımız insanlarda böylesi özellikleri görürsek onlara karşı da yakınlık hissederiz. Onlar bizi sevmeseler de bizi tanımasalar da biz onlara sevgi duyarız. Çünkü biz onları tanımaktayız onlar ise bizi tanımamaktadır.

Olumsuz özelliklerine tanık olduğumuz veya olumlu özelliklerine tanık olmadığımız birine sevgi duymak zorunda değiliz. Yaptıklarından pişmanlık duymayan katillere, canilere, soygunculara, yalancılara, zalimlere sevgi duyamayız. Bunlara sevgi duyanların sevgileri sorunludur. Kötülüğü meslek haline getirenlere sevgi duymayanları da kınayamayız. Onlara karşı en büyük sevgi göstergesi, onların yanlışlarını düzeltmeleri konusunda uğraş içine girmektir.

 SAYGI VE SEVGİ KARŞILAŞTIRMASI

Unutmayalım!

Saygı karşılıklı, sevgi karşılıksızdır. Sevgi kişisel çıkarlara dayalı olursa o sevgi sağlıklı değildir. Bencil duygular sevgiyi kirletir. Bize saygı gösterenlere saygı gösteririz. Saygı göstermemek illa da saygısızlığı zorunlu kılmaz. Muhatabımız kim olursa olsun düşük düzeyde de olsa en azından onun yaşama hakkına saygı göstermek zorundayız. Muhatabımızın konuşmasını dinlemek ve onunla konuşmak, ona “Merhaba” demek bir saygı gereğidir.

Ben ancak ben’i seveni severim” anlayışı ahlaki bir temele dayanmaz. Bize yakınlık ve sevgi duyanlar, olasıdır ki bizdeki doğruluk, iyilik ve güzellikten dolayı değil daha fazla varlıklı veya daha üstün bir konumda ya da daha geniş çevreye ve daha cazip fiziksel özelliklere sahip  olduğumuz için böyle bir tutum içindedirler.

Yine “Ben’i sevmeyeni ben de sevmem” anlayışı da ahlaki bir temele dayanmaz. Bize yakınlık veya sevgi duymayan insanlar yaptığımız yanlışlardan dolayı böyle bir tutum içinde iseler öncelikle yanlış tutum ve davranışlarımızdan kaçınmalıyız. Bizi doğru konuda uyaran birinden uzaklaşmamız uyarıldığımız konuda daha da sıkıntı yaşayacağımızın önemli işareti olabilir. Belki bu olumsuzlukları olumluya dönüştürebilsek karşılıklı sevgi doğacaktır.

Doğru davranış ve doğru tutum sergilediğimiz halde, bizi sevmeyenlerin sevmeme gerekçesi doğru tutum ve davranışlarımız ise onların bizi sevmeden önce kendilerini düzeltmeleri daha doğrudur.

O halde, sevginin ve sevgisizliğin gerekçesi çok önemlidir.

 Unutmayalım!

Saygı koşulsuz, sevgi koşulludur. Yabancı (tanımadık) ortamlarda muhataplarımıza saygı göstermek için hiçbir koşul öne süremeyiz. Muhataplarımızı hiç tanımasak da onların temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu kabul ederiz. Oysa yabancı (tanımadık) ortamlardaki kişileri sevmek zorunda değiliz. Sevgi için birtakım şartlar gerekir; Tanışlık, güvenirlik, dürüstlük, paylaşım gibi. Sözgelimi zalimleri, canileri, sahtekârları, hainleri sevemeyiz. Bununla şunu demiş oluyoruz: “Muhatabımız eğer sahtekâr ise onu sevmem.” Bu sevginin belli şartlara bağlı olduğunun bir kanıtıdır. Pek çok kişi daha düşük düzeyde yanlış yapanlara da sevgi duymaz. Oysa aynı düzeyde yanlış yapan birinin selamını alırız, bu kişiyle konuşuruz ve onu dinleriz. Saygı göstermek için tanıdık olmak gibi bir koşulu bile öne sürmeyiz.

Koşulsuz bağlılık ve sevgi kişiyi yıpratır. Dost olarak gördüğümüz kişi ne tür kötülük yaparsa yapsın onunla dostluğun zedelenmeyeceği anlayışı gerçeğe ve hakkaniyete uygun değildir. Kişilere, nesnelere, yerlere ve zamanlara yöneltilen aşırı ve abartılı sevgi ve saygı anlayışı muhatabını putlaştırmaya ve tapınmaya götürebilir; bunun sonucu diğer insanlar sürüye dönüşür. O yüzden yüksek saygı ve derin sevgi kontrollü olmalıdır. Kendini kaybetmiş veya kendinden geçmiş duygular, kişi ve toplum için sağlıklı sonuçlar getirmez. Uyanık (gözü açık) bir bilinç, kişilere hak etmedikleri özellikleri yüklemez. Hak etmediği özelliklerle donatılan birey, çevresini kendisine kul-köle yapar. Kontrolsüz, aşırı ve abartılı sevgi ve saygı,denetimsiz güçleri harekete geçirir. Denetimsiz güçler, fırsat buldukça önüne gelen her şeyi istismar etme ve herkesi sömürme yoluna gider.

Saygı ve sevgi gören birey huzurlu ve mutludur. Saygı arayışı kişiyi onurlu kılarken sevgi dilenciliği onu gitgide alçaltır. Sonuç olarak kişi saygıyı talep edebilir, bu sayede daha saygınlık kazanır. Ancak sevgi talep edilmez, belli koşulları taşıyorsanız bu koşullara uygun olanlar gelir ve sizi bulur. (Turgut ÇİFTÇİ)

SEVGİ ÇARDAĞI

KONUYLA İLGİLİ YAZARIN DİĞER YAZILAR

Sevgi, Enerji Kaynağı ve Umut Deposudur – Tembellik ve Sevgi Üzerine

Sevgi, Umudunu Kaybetmez (ŞİİR)

Kur’an’da Sevgi ve Bekleyiş Kavramları

You may also like...

4 Responses

  1. Isminiz dedi ki:

    sevgi; sahiplenmektir…güven verebilmektir…dürüstçe yaşmasını bilip ona göre davranabilmektir…sözde değil pratikte bunu göstermektir..ellerinize sağlık

  2. Hikmet dedi ki:

    çok güzel ve faydalı olmuş teşekkürler münazaramız var ve tamamen bizim tarafı savunmuşsunuz resmen 😀

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir