Toplumsal Normlar Bağlamında Normal ve Anormal Tutum ve Davranışlar
TOPLUMSAL NORMLAR BAĞLAMINDA
NORMAL VE ANORMAL TUTUM VE DAVRANIŞLAR
Toplumsal normlar; gerek insan hayatında, gerek toplum sosyolojisinde, gerek hukuk sistemlerinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu kavram, Kur’an’da da defalarca vurgulanır. Toplumsal normlarla ilgili ayetler, genellikle şöyle tercüme edilmektedir:
“Onlar, iyiliği (ma’rûfu) emreder (üsteler/iş edinir); kötülükten (münkerden) nehyederler (sakındırır/ caydırırlar).”[1]
Kur’an’da ilgili ayetlerde yer alan ‘ma’rûf’ ve ‘münker’ kavramlarıyla, aynı zamanda toplumsal ilişkiler, aile hukuku, boşanma gibi konularda toplumsal normlara (ma’rufa) uygun davranmanın öneminden söz edilir.[2]
Toplum genelinde (gelenekçi, tutucu, yenilikçi, reformcu, modernist, özgürlükçü, vb. toplumun tüm kesimlerinde) normal kabul edilen tutum ve davranışlar, Kur’an’da Arapça olarak ‘örf’ sözcüğü ile aynı kökten gelen ‘MA’RÛF’; normal kabul edilmeyen, yadırganan, anormal tutum ve davranışlar ise ‘MÜNKER’ sözcükleriyle ifade edilmiştir.
Örneğin, evladın, babasının karşısında bacak bacak üstüne atması veya anne-babasının yanında kendi çocuğunu sevmesi, toplumun bazı kesimlerinde yadırganırken, toplumun genelinde ise anormal görülmez veya yadırgandığı söylenemez. Öyleyse bu tutum, anormal (yadırgatıcı/münker) değildir.
Anne-babaya saygısızlık ve onlara kötü davranmak, toplumun bütün kesimlerinde genel olarak yadırganır ve anormal bir tutum ve davranış olarak görülür. Bu anormal tutum ve davranış, münker’dir. Muhtaçlara, yaşlı insanlara yardım etmek, tanıdığımız insanlarla karşılaşınca onlara selam vermek, merhaba demek, çocukları korumak, toplumun tüm kesimleri tarafından normal, takdir edilen tutum ve davranışlar (ma’rûf) iken, tanıdık insanları görmezden gelmek, gücü yettiği halde muhtaçlara yardım etmemek, yardım edenleri hafife almak, anormal bir tutumdur (yadırgatıcı/münker). Misafire ikramda bulunmak ‘normal bir tutum ve davranış’ iken, onlarla ilgilenmemek ise ‘anormal bir tutum’dur.
Borcunu zamanında ödemek, bütün toplum kesimleri için normal; kasıtlı geciktirmek veya ödememek anormal bir tutumdur.
Evde veya işte, her insanın sorumluluklarını yerine getirmesi, eşlerin birbirine karşı sorumlu davranması, diğer insanların sorun ve sıkıntılarının çözümüne katkı sağlaması, takdir edilen, normal tutum ve davranış (ma’rûf) iken, insanın sorumsuzca davranması ise anormal tutum ve davranıştır (yadırgatıcı/münker).
İnsan eğitiminde şiddete başvurmak, şiddeti bir eğitim yöntemi olarak benimsemek, geçmiş yüzyıla göre, hemen hemen tüm kesimlerde yadırganan, anormal bir tutum ve davranıştır (yadırgatıcı/münker).
Aile üyelerini, komşuları, iş arkadaşlarını veya diğer insanları rahatsız etmek, tüm kesimler için anormal bir tutum ve davranıştır. (yadırgatıcı/münker).
İnsan ilişkilerinde ve evliliğe adım atarken, karşı cinsin duygularını istismar etmek, insanları madden sömürmek, onlara hilekarlık yapmak gibi zarar verici her türlü tutum ve davranış da yine anormal (yadırgatıcı) kabul edilen tutum ve davranışlardır (münker).
Tüm Dünya’yı tehdit eden salgın/bulaşıcı hastalıklarda (pandemi), kişinin kendisine virüs bulaşmaması ve başkalarına virüs bulaştırmaması için önlemler (tedbir) alması ve karantina uygulaması, toplumun tüm katmanları tarafından normal kabul edilen bir tutum ve davranış (ma’rûf); önlem almaması ve hatta başkalarına bulaştırmaya çalışması, bulaştırması ise anormal bir tutum ve davranıştır (yadırgatıcı/münker).
İhtiyaç maddelerini stoklamak ve karaborsacılık yapmak, toplumca yadırganan ve anormal görülen (yadırgatıcı/münker) bir tutumdur.
Normal tutum ve davranışlara toplumsal normlar denir. Bu anlamda ma’rûf; evrensel doğruları temel alan toplumsal (örfi) normlardır. Nitekim örfi hukuk, yazılı hukuka kaynaklık etmiştir.
Kavramların etimolojik ve semantik durumlarını analiz edecek olursak…
‘Ma’rûf’ sözcüğü; ‘tanımak ve anlamak’ anlamındaki ‘a-r-f’ kök harflerinden türemiş bir edilgen sıfat-fiildir; beş duyu organıyla herkes tarafından dış görünümüyle[3] veya özellikleriyle[4] ‘tanınıp bilinen, anlayışla karşılanan, beğenilen, takdir edilen şeyler’ anlamına gelmektedir. ‘Ma’rûf’ sözcüğü, aynı zamanda örf, marifet, itiraf, arif, irfan, araf, tarif, maarif gibi sözcüklerle ortak kökene sahiptir. Anlayış sahibi insana, irfan sahibi insan denir. Eğer insan akıl ve vicdan sahibi olarak; hak ve adalet hassasiyetiyle hareket ediyorsa çok zorlanmadan, kolaylıkla; fazla emek vermeden kişileri, olayları ve durumları anlar. Buna marifet denir. “Arife tarif gerekmez” özdeyişi tam da bunu anlatır. Yani, akıl ve vicdan sahibi, hak ve adalet duygusu ile davranan insan, zaten olup biten olayları ve durumları kolayca anlar ve tanır.
“Malum(at), talim (öğretim), teallum (öğrenim), alim, allame, alem (bayrak), âlem (dünya), muallim (öğretmen), alamet (işaret)” gibi sözcüklerle ortak kökene sahip ‘ilim (bilgi)’ sözcüğü ise, bilgi edinme süreçlerini izleyerek, emek vererek, sağlam kanıtlarla verinin doğruluğunu, olayın veya işin içyüzünü ve mahiyetini bilmektir.[5] Batı dillerindeki ‘biyoloji, histoloji, morfoloji, psikoloji’ sözcüklerindeki bilim anlamına gelen ‘loji’ takısı, Arapça’da ‘ilim’ sözcüğüyle ifade edilmektedir.
Kısaca a-r-f kökünden gelen ‘maruf’ sözcüğü ‘tanımak’ ve ‘anlamak’, ‘ilim’ sözcüğü ise ‘bilmek’ odak anlamına sahiptir.
‘Belirsizlik’ anlamlarına gelen ‘nekra’; ‘tanımamak’ veya ‘tanımazlıktan gelmek’ anlamındaki ‘inkar’ ve bu eyleme sahip kişi anlamındaki ‘munkir’ sözcükleriyle ortak kökene sahip ‘münker’ sözcüğü ise, “yadırganan, nefret edilen, kınanan, yabancı, tuhaf, hoşlanılmayan, memnuniyetsizlik, garipsenen, sıkıntı veren, anormal durumlar” gibi anlamları ifade eden ‘n-k-r’ kök harflerinden türemiş bir edilgen sıfat-fiildir.
Norm sözcüğünün etimolojik kökeni ve semantik serüveni incelendiğinde ise, toplumsal normlara getirilen açıklamaları teyit eder niteliktedir. Öyle ki, ilk önce Latince ‘norma’ sözcüğünün, ‘Marangozun gönyesi, cetveli veya kalıbı” kullanımıyla ‘standart’ ve ‘model’ anlamlarında, daha sonra Fransızca ‘norme’ sözcüğünün, ‘normal durum’ ve ‘norm’ anlamlarında, en sonunda İngilizce ‘norm’ kavramının, toplumun diğer üyeleri tarafından paylaşılan davranışlar ve bu davranış kuralları’ anlamında kullanıldığını görürüz.[6]
Sosyolojik açıdan norm sözcüğüne getirilen tanım, toplumsal normlarla ilgilidir:
“Norm sosyolojide, kültürel açıdan arzu edilir ve uygun olarak değerlendirilen davranışları akta getiren ortak bir davranış beklentisidir. Normlar, buyurgan olma özellikleriyle kurallara ve düzenlemelere benzerler, fakat normda kuralların resmi statüsü yoktur.”[7]
“Normlar, temel olarak, önceden tayin edilmiş ve uyulması beklenilen özelliklerdir. Kişilerden ve gruplardan beklenen eylem biçimleridir. Belirli koşullar içinde bireylerin neleri yapabileceklerini ya da neleri yapamayacaklarını gösterirler. Normlar, ödüllendirme ya da cezalandırma yoluyla dışarıdan dayatılabileceği gibi, bireyler tarafından içselleştirilmiş de olabilir; yani birey normu benimser ve dış baskı olmadığında da ona uygun davranır. Bu bakımdan değer ve ideallerden daha sınırlı, belirli ve daha emredicidirler yani daha özeldirler.”[8]
Bir varsayım olarak, hani deriz ya, toplumun farklı kesimlerinden 100 farklı kişiye sorsak, ne cevap alırız? İşte o cevapta onaylanan, takdir edilen ve alkışlanan şeyler, toplumsal normlara uygun (normal) tutum ve davranışlar, ‘ma’rûf’; kınanan şeyler ise, toplumsal normlara aykırı (anormal) tutum ve davranışlar, ‘münker’ olarak nitelenmektedir.
Üzerinde toplumsal uzlaşı ve insanın faydasına olan toplumsal normlara (ma’rûf) yüklenen anlam, Kur’an’da ortak akla ve rasyonel ahlaka verilen değeri de göstermektedir.
Bu durum ‘iyilik’ olarak tercüme edilen ‘ma’ruf’ ve ‘kötülük’ olarak çevrilen ‘münker’ kavramlarının içeriği olan iyiliklerin ve kötülüklerin (hüsün ve kubuh)[9] aklen bilinebileceği savını da desteklemektedir. Şurası bir gerçektir ki akıl, neyin iyi veya kötü olduğunu belirlememekte; ama onun varlığını keşfetmektedir. İnsan ilişkilerinde hangi tutum ve davranışların iyi veya kötü, makul ve mantıklı olduğunu, amaçları ve sonuçları itibariyle akıl görebilmektedir.
Toplumsal normlarla ilgili değerler, insanları birbirine yakınlaştırır ve dost yapar. Bu değerler, aynı zamanda Kur’an’da bildirilen ana ilkeleri destekleyici ve pekiştirici unsurlardır. Anormal davranışlar ise, insanları birbirinden uzaklaştırır; kavgaya, çatışmaya, hatta düşmanlığa neden olur. Nitekim Kur’an’da konunun ne denli önemli olduğu ciddi biçimde vurgulanmıştır:
“Onlar, fiilen gerçekleştirdikleri toplumsal normlara aykırı (anormal) tutum ve davranışlardan (münkerden) birbirlerini sakındırmazlardı.” (Maide, 5/79)
Konuya dair bir başka örnek ise, ülke yönetimine aday olan yöneticilerin toplumdan onay (bîat)[10] almasının, insanların kendi özgür iradeleriyle, hem yöneten hem de yönetilenlerin temel insan hakları gibi belli standartlara bağlı kalmaları ön koşuluyla, seçmenlerin oylarına talip olarak halktan yetki talep etmesi ve halkın da bu temel kriterlere uygun davranacağı yönünde söz vermesi anlamını taşımasıdır.
Yönetici adayının, bir tür seçim bildirgesi olarak nitelenebilecek deklarasyonunda yer alması muhtemel bu temel ilkeler, Kur’an’da şöyle vurgulanmıştır: “Allah’a şirk koşmamak (birilerini ve bir şeyleri putlaştırmamak, kula kulluk etmemek), çalmamak, zina etmemek, cana kıymamak, iftira atmamak…” (Mümtehine, 60/12) Bu temel haklara, -ki Kur’an’da yalnızca bu dört suça, bir ceza öngörülmüştür-, çok önemli bir norm daha ilave edilmiştir: Toplumsal normlar…
Yönetici adayı da yönetilenler de çift taraflı olarak, toplumsal normlara (normal) uygun tutum ve davranışlara riayet edilmesi durumunda isyan-ayaklanma sorunu yaratmama yönünde söz vermektedirler.
Özetle, biatın kapsamında, ortak aklın, rasyonel ahlakın ürünü olan şu gerçek yer almaktadır: Temel ilkelere (ed-dîn) aykırı düşmeyen, doğal biçimde toplumsal uzlaşının olduğu, ‘makul ve mantıklı’ toplumsal normlar konusunda yöneticiye karşı çıkılamaz; halk da bu uygulamayı gözetir ve kollar.
Kişinin bulunduğu ortamlarda sorumlu davranmasının gereği, bir hadis rivayetinde şöyle ifade edilmiştir:
“Bir yerde bir kötülük (dinen, hukuken ve örfen nesnel bir kötülük, haksızlık ve zulüm) varsa, gücünüz yetiyorsa, fiili müdahalede bulunarak o kötülüğü durdurunuz. Buna gücünüz yetmiyorsa sözlü olarak tepkilerinizi ortaya koyarak bir kamuoyu oluşturunuz. Buna da gücünüz yetmiyorsa içinizden ona karşı nefret duyarak insanlığınızı koruyunuz. İşte bu sonuncusu, inanç göstergesinin en alt düzeyidir.”[11]
Temel hakların, üzerinde ciddiyetle düşünüp akıl yorunca, görece doğrular olmadığını bilmek mümkündür. Vahiy bu bilinci, güçlendirmekte ve insanların bu konuda kuşkuya kapılmasına engel olmaktadır.
“Sakın kuşkuya kapılanlardan olma!” (Bakara, 2/147; Al-i İmran, 3/60; En’am, 6/114; Yunus, 10/94) buyruğu, bu gerçeği teyit etmektedir. Nitekim Allah, hakkaniyete dayalı bir amaç doğrultusunda, bir iyilik ve lütuf (salah/aslah)[12] olarak, insana akıl ve özgür irade lütfetmiş; insanların bir bahanesi ve mazereti kalmasın diye tarih boyunca hak ve adaleti gözetecek elçiler ve onlarla birlikte hukuk toplumuna işaret eden kitaplar (vahiy metinleri) göndermiş; insanların yapıp ettikleri konusunda bir otokontrol mekanizması olarak da ilahi adalet sistemini işletmiştir. Bunun sonucu, kolektif bilincin kolektif vicdanda (maşeri vicdanda) açığa vurduğu, “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!” gibi yol gösterici işaretler makes bulmuştur.
Toplumsal normlar ise, bir çağdan diğerine görece ve tarihsel gibi dursa da, aynı dönemde yaşayan insanlar açısından oldukça makul ve mantıklı gerekçelere sahip olduğu, hem amaçları ve hem de sonuçları açısından gözlemlemek mümkündür.
Yönetici, halkına, onlar bu ilkelere uydukları sürece, kendi ülkelerinde huzur ve güven içinde yaşayacakları güvencesini vermektedir.
Sonuç olarak yukarıdaki genel bilgiler ışığında; toplumsal normlara uygun (normal) tutum ve davranışların, ‘ma’rûf’; toplumsal normlara aykırı (anormal) tutum ve davranışların ise ‘münker’ olarak nitelendiği görülebilir. Öyleyse, takdir edilecek işler yapan, normal tutum ve davranışa sahip kişi, ma’rûfa uygun davranıyordur. Toplumun tüm kesimleri tarafından yadırganan, kınama konusu olacak şeyler yapan, kısaca anormal davranan kişi ise Kur’an’da da yasaklanan ‘münker’ bir tutum ve davranış içinde demektir.
Esasında yukarıdaki yazı, din olgusunu, salt ibadetlerden, haramlardan ve helallerden ibaret zanneden; dindeki dürüstlük ve hakkaniyet, tevazu ve sorumluluk, adalet ve merhamet gibi insani ve ahlaki değerleri ve bu değerleri esas alan toplumsal normları birincil öncelik olarak algılamayıp, bunlara ikinci dereceden önem atfeden zihniyete; ve bu zihniyetin ürünü olarak, davranışlarında bu değerlere dayanan toplumsal normları gözetmeyerek; ‘Ne yani, yaparsam günah mı olur, dinden mi çıkarım?’ gibi sığ anlayışlara da bir cevap niteliğindedir.
[1] İlgili ayetler için bkz. Al-i İmran, 3/104,110,114; Nisa, 4/114; A’raf, 7/157; Tevbe, 9/67,71,112; Nahl, 16/90; Hacc, 22/41; Nur, 24/21; Ankebut, 29/45; Lokman, 31/17.
[2] Bkz. Bakara, 2/178,180,228-229,231-236,240-241,263; Nisa, 4/5,6,8,19,25; Maide, 5/79; Hicr, 15/62; Hacc, 22/72; Nur, 24/53; Ankebut, 29/29; Lokman, 31/15; Ahzab, 33/6,32; Muhammed, 47/21; Mümtehine, 60/12; Talak, 65/2,6; Zariyat, 51/25; Mücadile, 58/2
[3] “Onları, simalarıyla tanırsın (arf).” (Bakara, 2/273); “Yüzlerinde hoşnutsuzluğu (münker) fark edersin (arf).” (Hacc, 22/72); “Sen onları simalarıyla tanırsın (arf); ve de onları üsluplarında fark edersin (arf).” (Muhammed, 47/30); “Yüzlerindeki sevinci fark edersin (arf).” (Mutaffifin, 83/24)
[4] “O size ayetlerini gösterecek; siz de onları tanıyacaksınız (arf).” (Neml, 27/93)
[5] İlgili ayetler için bkz. Bakara, 2/13,30-32,42,75,78,113,169; Al-i İmran, 3/7,75,78; Nisa, 4/83,162; Yusuf, 12/52,68,73,80,81,89
[6] Bkz. https://www.etymonline.com/word/norm; https://etymologeek.com/eng/norm/35191080; https://www.britannica.com/search?query=norm; https://www.merriam-webster.com/dictionary/norm
[7] Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çeviri: Osman Akınhay – Derya Kömürcü, s.533, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999.
[8] Mahmut Tezcan, Sosyoloji’ye Giriş: Temel Kavramlar, s.189, TDFO Yayınları, 1993
[9] Bkz. https://islamansiklopedisi.org.tr/husun-ve-kubuh
[10] Biat kavramının Kur’anda’ki kullanımı için bkz.Fetih, 48/10,18; Mümtehine, 60/12; Tevbe, 9/111. Günümüzde ise biat, hak ve adaleti gözetmeksizin ‘koşulsuz bağlılık’ veya ‘sadakat gösterisi’ anlamında kullanılmaktadır. Konuyla ilgili bir makalede, biat sözcüğün anlamına şöyle yer verilmiştir: “Biatin gerçek anlamı halkın tamamı ya da bir kısmının hür iradeleriyle halifeyi seçme ve belli şartlar dâhilinde ona itaat etmeye söz vermesidir. Nitekim Dört Halife Dönemi’nde biatin anlamı ve uygulanması bu bağlamda olmuştur. Emevîler’de ise biat kavramına “atanan halîfeyi kabullenme ve ona mutlak bağlılık bildirme” anlamı yüklenmiştir. Biat uygulamalarının pratikteki yansımaları ise biata yüklenen bu anlamın bir uzantısı olmuştur. Buna göre Emevîler döneminde biat, gerçek anlam ve fonksiyonundan farklı olarak resmî merasimlerle sınırlandırılmıştır.” (Mustafa Özkan, Emevi İktidarının İşleyişinde Biat Kavramına Yüklenen Anlam ve Biatın Fonksiyonu, s.127, Hitit Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi 2008/1, cilt: VII, sayı: 13)
[11] (Buhari, Melahim 17, (4340); Müslim, İman 78 (49); Hz Muhammed (a.s.) – 89 No’lu hadis rivayetinden)