Niyet: Niye Ettiğin
NİYET: NİYE ETTİĞİN
Niyet kelimesi günlük hayatta sıklıkla kullanılan bir kelime; niyet etmekten, saf niyetten ve iyi niyet bahsederiz. Niyet; niye yaptığımızdır, amacımızdır. Niyet etmek, dini bir terim olarak belirli kelimelerin söylenmesi olarak düşünülür. Bununla beraber niyetin özü, amaçlılık halidir. Örneğin “Namaza kalktığında, yüzünü yıka…” (5/6) ayetinde, namaz kılmak amacıyla elin yüzün yıkanmasının herhangi bir yüz yıkamadan farklı bir bilinçle yapılmasından bahsedilir.
Amaçlılık saf, iyi, kötü olabilir. Saf niyet, saf su gibidir. İçinde sudan başka görünen-görünmeyen bir madde olmayan suya, saf su denir. Saf niyet de, içinde görünen görünmeyen başka bir niyet olmaması halidir. Nasıl suyun saflık oranı değişebiliyor, bir bardak suda % 70 su, % 30 tuz olabiliyorsa, davranışlarda da saf niyetin yanında başka niyetler bulunabilir. Kendine dürüst olabilen insanlar, neyi neden yaptıklarını ve bunun saflık durumunu analiz edebilirler. Kendileriyle yüzleşmekten kaçanlar ise benliklerini inkar etmiş olurlar.
Niyetlerin saf olmayan kısımları, şeytanın katmaları olarak düşünülebilir. İyi bir iş yaparken ona gösteriş, ego gibi niyetler eklenebilir. Allah insanları çeşitli denemelerden geçirerek niyetlerin saflaşmasını sağlar. Bu denemelerin farkına varanlar, yaşadıkları zorlukları niyetlerinin saflaşması için bir fırsat olarak görürler. Hac suresinde şeytanın bu katmaları anlatılır:
“Biz senden önce hiçbir elçi veya peygamber göndermedik ki o (bir şey) arzuladığında şeytan onun arzuladığına bir (fitne) karıştırmış olmasın. Allah şeytanın karıştırdığını giderir; sonra Allah kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hakimdir. Böyle yapar ki, şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için bir imtihan yapsın. Zalimler uzak bir ayrılık içindedirler.Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.” (22/Hac 52-54)
Buna örnek olarak; iyilik yapmak isteyen birisi aynı zamanda insanlardan takdir görmek isteyebilir. İyilik yaptığı halde insanlardan takdir görmediğinde, kişi denemeden geçirilmiş (fitnelenmiş) olur. Takdir görmediğinde iyiliğe devam edecek midir? Eğer kişi buna devam ederse samimiyet (tutarlılık) testinden geçmiş olur. Böylece niyetler, altın alaşımında ısıyla altının saflaşması gibi, saflaşmaya başlar.
“Yoksa Allah içinizden mücadele edenlerle sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?”(3/Ali İmran 142)
Mücadele etmek; samimi olmak, zaman içerisinde değişen şartlarda bile tutarlı davranışlar ortaya koymaktır. Niyetler konusunda bazı anlatımlar vardır: “Bir kişi iyiliğe niyetlenmiş cennete gitmiş, bir kişi de kötülüğe niyetlenmiş cehenneme gitmiş” vb. Bu tür anlatımlara göre adeta insan uzaydan 5 dakikalığına dünyaya gelmiştir ve sadece bir amel hakkı vardır gibidir. Bir amel hakkındaki niyetine göre cennet ve cehennem verilecektir. Oysa insan bir gün içinde bile yüzlerce tercih yapmaktadır. İyi bir şeye niyetlenen kişi, o an yapamasa dahi sonrasında bunu yapabileceği onlarca, yüzlerce fırsat bulabilecektir. Yine kötülüğe niyetlenen birisi, iyi davranmak zorunda kalsa dahi kötülüğünü gerçekleştirebileceği ortamları bulacaktır. Dolayısıyla iyi niyetler, davranışların süreç içerisindeki tutarlılığında ortaya çıkacaktır.
Zaman, adaletin panosu
Gün gelir, adalet gösterime girer
Fiiller, niyetlerin turnusolü
Kimi için mavi, kimi için kırmızıya döner
Saf niyet dışında bir de iyi niyet meselesi vardır ki; “Benim niyetim iyiydi” , “Hep iyi niyetimden kaybediyorum” gibi sözleri sıklıkla duyabiliriz. İyi niyetin ölçüsü nedir? Sürekli aynı yanlışları yapanlar iyi niyetli olabilir mi?
Örneğin, bazıları Allah’a ortak koşarken iyi niyetle ortak koşmuşlardır. Mekke’de Peygambere inanmayanların bir kısmı Allah’a yaklaşmak için putlaştırdığı kişilere ve nesnelere güvenmiş veya inanmıştır. Hristiyanlar, ürettikleri ruhbanlığı Allah’ın rızası için uydurmuşlardır. Ancak bu durum sorumlu oldukları doğruları değiştirmemiştir.
“Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah´tan başka ilâhlar edindiler.”(36/Yasin 74)
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka veliler edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.”(39/Zümer 3)
“… (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık.Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (57/Hadid 27)
Allah’a ortak koşmak, Allah’ın affetmeyeceği bir günahtır. Allah’a ortak koşan kişinin Peygamber bile olsa amelleri boşa çıkar. “Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: ‘Eğer Allah’a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun’” (39/65). Öyleyse inanç konusunda iyi niyet geçerli olmayacaktır. İslam’a göre insanlar, yanlış inanışlarından ve yanlış davranışlarından sorumludurlar.
Doğru inanmak hayatidir. Bununla beraber sadece doğru inanmak insanı kurtarmaya yetmeyecektir. Cennet vaat edilen ayetlerde, doğru inancın yanında salih amel işleyenlerin yani ıslah eden, iyileştiren davranışlarda bulunanların cennete gideceği anlatılır:
“İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir!” (29/Ankebut 58)
Salih amel, sadece niyetle olan bir şey değildir. Adı üstünde “amel” yani “davranışların” da iyi olmasıdır. Ama bir dakika, Ameller niyetlere göre değil miydi?
“Ameller niyetlere göredir” (El amalü binniyet) hadisi aslında lafzından farklı anlaşılıyor. “Önemli olan niyetindir, yaptıkların değildir” sonucu çıkarılıyor. Çünkü bu hadis “sevaplar niyetlere göredir” şeklinde algılanıyor. Şöyle ki; niyetin iyiyse sevap alacaksın, niyetin kötüyse günah alacaksın şeklinde yorumlanıyor. Oysa cümlede sevap veya günah geçmiyor, amel kelimesi geçiyor. Ameller (yani yapılanlar, fiiller), niyetlerimize göre şekilleniyor. İyi niyetliysek, iyi davranışlar ortaya çıkıyor, kötü niyetliysek kötü davranışlar ortaya çıkıyor. Bizdeki “Küpte ne varsa, dışarı o sızar” deyimi bu hadisin lafzıyla paralellik arz ediyor.
“Cehennem iyi niyet taşlarıyla döşelidir” sözü, kötülüğe giden yolun iyi niyet bahaneleriyle dolu olduğunu anlatıyor. İyi – kötü denilmeyen nötr konularda, niyetlerimizi söylemenin anlamı olabilir. İyi şeyler yaptığımızda ise, ne niyetle yaptığımız Allah’la kendi aramızdaki bir konudur. Görünürde iyilik olsa bile niyetimiz kötüyse, Allah kötü niyetlerimizden ve içimizden geçirdiklerimizden bizi sorumlu tutacaktır (33/5, 2/284). Bunun yanında, yanlışlıkla yaptığımız şeylerden sorumlu tutulmayacağımızı da belirtir (33/5). Ancak devam eden kötü davranışlarda niyet savunmaları önemini kaybetmeye başlar. Çünkü tekrar eden yanlışlar artık hata değil, tercihtir. Birçok insan, kötülük yaptığı halde niyetlerini öne sürerek kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar.
“Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.” (53/Necm 32)
“Kendilerine ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiğinde, ‘Biz sadece ıslahatçılarız’ derler.”(2/Bakara 11)
Müslümanlar savaş için hazırlık yaparlarken içlerinden bazıları “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber biz de sefere çıkardık” (9/42) demişlerdir. Allah ise “Eğer o münafıklar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı.”demiştir. Onların yalanlarını, yaptıklarına bakarak ortaya çıkarmıştır.
İyiliğin ve kötülüğün “çünkü”sü olmaz. Çünkü, iyiliğin sebebi, kötülüğün mazereti yoktur. Aynı şartlarda doğru davrananlar olduğu sürece, yapılan sorumsuzluklara getirilen mazeretler sadece bahanedirler. Peki, Allah bizim bahanelerimize bakacak mıdır?
“O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.” (36/Yasin 65)
İnsanlar bahanelerini dilleriyle söylerler. Mahşerde ağızlara mühür vurulacak, bahane ve mazeretler dinlenmeyecektir. Eller ve ayaklar (yani fiiller) ahirette şahitlik yapacaktır (delil olacaktır).