Adını Temize Çıkarmak (Tesbih – Sübhanallah)
Herkesi en fazla rahatsız eden şey, kendi adının lekelenmesidir. Kişinin adının lekelenmesi, genellikle ona iftira atarak, onunla ilgili yalanlar uydurarak gerçekleşir. Birinin adını lekelemek, onu itibarsızlaştırmaktır. Bu, bir tür kişilik suikastıdır. Güvenilir insanları en fazla yaralayan şey, adlarının lekelenmesi, güvenilirliklerinin zedelenmesidir.
Peygamberlerin (as) itibarsızlaştırılması ve adlarının lekelenmesi için elçilik görevleri boyunca müşrikler ve münafıklar tarafından büyük kampanyalar düzenlenmiştir. Onların vefatlarından sonra da, getirdikleri mesajları sulandırmayı ve mesajın içini boşaltmayı amaçlayanlar, onlar adına yüzlerce ve binlerce hikâye uydurarak, onların adını lekelemek istemişlerdir.
Bu gerçek dışı hikayelere göre sanki peygamberler, kendilerine vahyedilen mesaja aykırı şeyleri savunuyorlardı. Sanki onlar, kendilerine indirilene inanmıyorlardı. Sanki onlar, inandıklarına uygun yaşamıyorlardı. Sanki onlar, hayatlarını, savundukları mesaja aykırı işler yaparak geçirmişlerdi.
Şurası kesindir ki, tüm peygamberler; yalana ve iftiraya, haksızlığa ve zulme, kim ve ne olursa olsun putlaştırmaya, kibre ve riyakârlığa, büyüye ve fala, dünyada ve ahirette insan kayırmaya, kendilerinin insanüstü gösterilmesine karşı çıkmışlar; hakka ve adalete, merhamete ve iyiliğe, dürüst ve sorumlu davranmaya, dayanışma ve yardımlaşmaya taraf olmuşlardır.
Peygamberlerin adlarının lekelenmek istenmesine dair şu ayet, tam da bu konuyu işlemektedir:
“Süleyman’ın yönetimi hakkında şeytanların (hak karşıtı ayartıcı ve saptırıcıların) anlattıklarına uydular. Oysa Süleyman küfre sapmamıştı, ancak o şeytanlar (hak karşıtı ayartıcı ve saptırıcılar) küfre sapmışlardı; insanlara büyü öğretiyorlardı…” 2Bakara: 102
Adını lekelemenin en korkuncu, Allah’a yapılanıdır. Allah adının lekelenmesi, O’nun adına uydurulan yalanlar ve iftiralarla gerçekleşmektedir. Allah’ı, Kitabında bildirdiği gerçekler dışında tanıtmak, O’nu haşa olumsuz ve kötü tanıtmaktır.
Allah’ın, eksik ve yetersiz nitelemelerden (şirkten) uzak olduğuna inanmak ve olumsuz tanıtılmasına karşı mücadele etmek, Kur’an’da Arapça ifadeyle, “tesbih”[1] veya “sübhanallah” sözcüğü ile ifade edilmiştir. O yüzden Kur’an’da sıklıkla,
“Allah’ı veya Rabbinin adını yücelterek tüm olumsuzluklardan arındır/ temize çıkar/ akla (tesbih et)!” diye zikredilmiştir.[2]
Allah, daima hak ve adaletten yanadır; putlaştırmaya, yalana ve iftiraya, haksızlığa ve zulme, kibre ve riyakârlığa, dünyada ve ahirette insan kayırmaya, cana kıymaya ve emeği sömürmeye karşı hoşgörülü davranmaz. Kimseye de zerre kadar haksızlık yapmaz.
Gerçek böyleyken, Allah’ı, sanki birilerini veya bir şeyleri putlaştırmayı istemiş gibi tanıtmak, O’nun adını lekelemektir. Allah’ı, sanki başka dinden olanlara yalan söylenmesine ve haksızlık yapılmasına tarafmış gibi tanıtmak, O’nun adını lekelemektir. Allah’ı, dünyada ve ahirette sanki kimilerini kayırmaya izin veriyormuş gibi tanıtmak, O’nun adını lekelemektir.
Peygamberler de dahil herkes, O’nun katında kendi inancının ve emeğinin karşılığını görür. Allah’ın, yetkilerini veya niteliklerini, ‘çocuk veya sevdiği kişi’ adı altında birisiyle paylaştığını iddia etmek (şirk), onu kayırdığını, ona ayrıcalıklı davrandığını iddia etmek anlamına gelir ve bu durum, O’na haksızlık isnat etmek, haşa O’nun adını lekelemektir. Allah’a çocuk veya biricik sevdiği isnadı, o kişiye, dilediği kişiyi kayırma (şefaat) hakkını verir. Örneğin, İsa peygamberi, Allah’a çocuk isnat etmek, İsa’ya, dilediğini bağışlama ve Cennet’e gönderme hakkını vermektir. Bu ise, haşa haksızlığa göz yummaktır.
“Rahmân’ın katında ahit edinmiş kimseden başkası şefaate güç yetiremez. ‘Rahman çocuk edindi’ dediler. Ne korkunç bir iddia ortaya attınız! Öyle ki Rahman’a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden neredeyse gök paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp gidecekti! Çocuk edinmek Rahmân’a asla yakışmaz. Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir.” 19Meryem: 87-93
Rahman’a çocuk isnadı, neden bu kadar korkunçtur? Konu, salt akrabalık boyutu değildir. Akrabalık, aynı zamanda akrabaların tanrılaştırılmasını, ona özel yetkilerin verilmesini ve bu yolla, kimilerinin kayrılmasını getirmektedir. Çocuk isnadı, isnat edilen çocuk ve o çocuğun korumaya alacağı kişilerle birlikte düşünülünce, Allah’ın bazı kişileri kayıracağına, onlara özel ve ayrıcalıklı davranacağına, kısaca haksızlık yapacağına inanmak anlamına gelmektedir. İşte bu, Allah’ın adını lekelemektir.
Herkes, Rahman’ın huzuruna kul olarak çıkacaktır. Rahman izin vermeden kimse konuşamayacaktır. Konuşan da yalnızca hakkı söyleyecektir.[3]
Allah, tüm peygamberlerden ve Adem soyundan gelen herkesten ahit almıştır.[4] Allah ile ahitleşip sözlerine bağlı kalanlar, Rahman’ın huzurunda eğer O izin verirse, hakkı söyleyerek şahitliklerini yaparlar.[5]
Tarih boyunca da, günümüzde de, kötülük yapan insanlar, hem dünyada, hem de ahirette umutlarını ve kurtuluşlarını, birilerinin kurtarmasına, aracılık etmesine ve kayırmasına (şefaatine) bağlamışlardır:
“Allah’ın yanı sıra kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.“ 10Yunus: 18
Şirk, büyük bir zulümdür.[6] Neden? Çünkü Allah, peygamber ve din, insanlara yanlış tanıtılmaktadır. Hak ve hakikat karartılmaktadır. Zulüm, karanlık ve karartma demektir. Şirk, hakkı karartmaya ve perdelemeye çalışmaktır. Allah’ın, yalnızca kendisine ait yetkileri ve niteliklerini, birileriyle (insanlar veya diğer varlıklarla) paylaştığına inanmak, onlara Allah gibi yetki ve nitelik vermektir. Hiç bir insan hatasız olmadığına göre böyle bir yetkilendirme iddiası, sözde Allah’ın yetki verdiği iddia edilenlerin, diğer insanlara haksızlık yapmaları için onlara Allah’ın fırsat vermesi anlamına gelecektir.Bunun sonucu insanlar, kurtuluşu, o kişilere yakınlık kurmakla elde edeceklerine inanacaklardır. Nitekim Hıristiyanlar, yalnızca İsa’yı razı ettikleri zaman kurtulacaklarına inanmaktadırlar. Allah’ın, dolaylı yoldan bile olsa haksızlık yapacağına veya haksızlıklara göz yumacağına inanmak, Allah’ı kötü göstermeye çalışmaktır.
Allah, kendisini insanlığa gönderdiği ilahi mesajla (kitapla/dinle) tanıtmıştır. İslam’ın varoluş amacı; haksızlıklara ve iftiralara, zulümlere ve katliamlara son vermektir. Ne var ki şirkin egemen olduğu toplumlarda din; ölümlerin ve zulümlerin, yalanların ve talanların, din istismarının ve sömürünün, haksızlıkların ve hukuksuzlukların kaynağı haline gelmekte, sırf bunlardan dolayı insanlar, kendileriyle din arasına mesafe koymakta veya dinden uzak durmaktadırlar.
Batı’da, din; ölümlerin ve zulümlerin, yalanların ve talanların, din istismarının ve sömürünün, haksızlıkların ve hukuksuzlukların kaynağı haline gelince ateizm ve zamanla deizm hortlamıştı. Din, rasyonel ve ahlaki çözümler üretmesi gerekirken, mantıkdışı ve ahlak dışı sorunlar üretmeye başlayınca, artık o, Allah’a ait din olmaktan çıkmış demektir.
Din; açların, yoksulların, çaresizlerin, kimsesizlerin, zayıfların, hakkını hukukunu koruyamayanların hakkını hukukunu koruması gerekirken, salt egemen güçlerin, güç odaklarının ve büyük sermaye sahiplerinin menfaatlerini korur hale geliyorsa, artık o din, peygamberlerin yaşamaya çalıştığı çizgiden uzaklaşmış demektir. İşte böyle durumlarda, Allah, peygamber ve din; iyiliğin, güzelliğin ve doğruluğun sembolü olmaktan çıkmış ve farklı bir görünüm kazanmış demektir.
Ortadoğu’da yaşanan ölümlerin ve zulümlerin, yalanların ve talanların, din istismarının ve sömürünün, haksızlıkların ve hukuksuzlukların kaynağında din gösteriliyorsa, bunlar Allah adı kullanarak yapılıyorsa, dine en büyük lekeyi, ona mensup olduklarını iddia edenler sürüyor demektir. Detaylarda bile olsa dini farklı yorumluyor diye birbirini din dışı ilan edip, birbirine söz hakkı ve yaşam hakkı tanımayanların hepsini Batılı güçler mi organize ediyor? Aynı mahallede, aynı sokakta, aynı binada, kendisiyle aynı düşünmüyor ve inanmıyor diye tahammül edemeyenleri; kendi düşünce ve inancını yazmak veya konuşmak isteyen akademisyenlere ve diğer konuşmacılara sosyal medyadan linç kampanyaları düzenleyenleri Batılı güçler mi organize ediyor?
İslam, Kitap, peygamber, din, Allah, tüm insanlara konuşma hakkını ve yaşama özgürlüğünü vermiyor mu? Bu hakkın ve özgürlüğün önüne geçmek isteyenler, din adına konuşmuyorlar mı? Onlar, bu yolla bu dini nasıl tanıtmış oluyorlar? Bu dini, gerçek mahiyetiyle tanımayanlar, İslam hakkında nasıl hüküm verecekler?
Kur’an’ın, hak ve adalet duygusunu güçlendirmesi, ahlaken olgunlaştırması beklenirken, televizyon programlarında ve sosyal medyada, onun sözcükleri, indiriliş amacı ve bağlamı dışında çarpıtılarak, büyü ve ölüm telkinleri, muska ve tılsım, kehanet ve medyumluk amacıyla kullanılmaktadır. İşte bu platformlarda, zayıflamak, güzelleşmek, başa gelebilecek kötülüklerden korunmak, zenginleşmek, makam ve mevki sahibi olmak, enerji kazanmak veya organik sağlık sorunlarını çözmek amacıyla Kur’an ve din istismar edilmektedir. Bu yönde konuşmalar yapan ve kitaplar yazanların maddi güç ve itibar kazandığı bir toplumda, Allah, O’nun kitabı ve dini olumsuz tanıtılırken, Allah adı, O’nun mesajı ve misyonu kirletilmektedir.
“Hayır. Allah, O’nun kitabı, peygamberi, dini öyle değildir” diyen ve diyecek olanlar; onları temize çıkaran, aklayan, onların üzerine atılan iftiralara karşı mücadele eden, onların arı-duru olduğunu anlatan akıllı ve vicdanlı insanlar, bu mücadeleleriyle gerçekten tesbih edenlerdir.
İşte tüm peygamberler ve onların yakın takipçileri; Allah’ın, Kitabında, kendisini tanıttığından farklı tanıtılmasına karşı mücadele etmişlerdir. Çünkü Allah’ı yanlış tanıtmak, O’nun mesajını karalamak ve perdelemektir.
[1] TESBİH: “Allah’ın noksan (eksik) sıfatlardan münezzeh (uzak) ve yüce olduğuna inanıp bunu sözleri ve davranışlarıyla belirtme anlamında terim. Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmeyi (uzak tutmayı) ifade eder. Aynı kökten sübhâne kelimesine lafza-i celâlin eklenmesiyle oluşturulan sübhânellah terkibi tesbihle aynı anlama gelir.” Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Tesbih maddesi.
[2] 87A’la: 1; 17İsra: 44; 24Nur: 36,41; 56Vakıa: 74,96; 59Haşr: 1; 61Saff: 1; 62Cumu’a:1; 64Teğabun:1
[3] 78Nebe’: 38; 2Bakara: 255.
[4] 2Bakara: 125; 33Ahzab: 23; 36Yasin: 60; 20Taha: 115; 9Tövbe: 75; 48Fetih: 10.
[5] 43Zuhruf: 86; 2Bakara: 255; 9Tövbe: 111.
[6] 31Lokman: 13.