Umudu Diri Tutmak
UMUDU DİRİ TUTMAK
İnsanı, canlı ve diri tutan şey, sahip olduğu umudu, bilinci ve inancıdır. Amaçsız yaşayan insanların umudu olmaz. Umut; sağlıklı yaşama ve ayakta durma azmidir. Sağlıklı yaşamak, öncelikle yakın çevremizdeki insanların da sağlıklı olmasına bağlıdır. Bunun için emek ve mücadele gerekir. Sağlıklı olmanın birincil şartı, dürüst, erdemli ve rasyonel ahlaka sahip olmaktır. İkincisi, dostlarımızın da benzer nitelikte olmasıdır. Biz bu özelliklere sahip olursak huzurlu, dostlarımız bu özelliklere sahip olursa mutlu oluruz.
Umutların gerçekleşmesi, ancak doğru ve disiplinli çalışmamıza bağlıdır. Umutlarımızı sulamak gerekir, aksi takdirde yeşermez, neşv ü nema bulmaz.
İnsanlar, doğru olacaklar, her konuda doğru olacaklar. Yalanın ve iftiranın, haksızlığın, bozgunculuğun ve zorbalığın her türüne karşı çıkacaklar. En azından bu ilkeler ve değerlerden ödün vermeyecekler. Erdemli davranışlara destek verecekler.
Dürüst olmayınca, sorumlu davranmayınca, savrulmalar, çabuk pes etmeler, beklenti içine girmeler, kurtarıcı arayışları, birbirini izleyecek ve sonuç fiyasko olacaktır. Umutlarımızı, Allah’tan başkalarına bağladığımız zaman, bağımlı yaşamaktan kurtulamayacağız.
İnsan, bulunduğu ortama aklı, iradeyi ve vicdanı harekete geçirecek daha üst bir bilinç katmalı, bir dinamizm getirmeli. Bazı insanlar, ne yaşanırsa yaşansın, hayata olumsuz bakmaktan kurtulamıyor. Çevresine umutsuzluk, karamsarlık, kötümserlik, korku ve yılgınlık aşılıyor. Böylece bilerek veya bilmeyerek bir nebze de olsa, önümüzü aydınlatan ufuktaki ışığı perdeliyor yahut bizi ışıktan uzaklaştırıyor. Oysa umudu olan insan çalışır, mücadele eder. Umudunu kaybetmiş kişi ise, halktan uzaklaşır, içine kapanır, kendisini kötü alışkanlıklara verir. Umudun yitiren insan, zamanla sevgisini, bir süre sonra da inancını kaybeder. Umudunu yitirmek, ışığını kaybetmektir.
Umudu ve endişesi olan insanlar; düşünüyor, dürüst davranıyor ve çalışıyor. Düşünen insanlar; konuşuyor; çözüm ve teori üretiyor. Konuşmayan insanlar, yalnızca ‘diyor’ veya söyleniyor. Çünkü ‘konuşmak’ için düşünmek gerekiyor; oysa ‘demek’ için düşünmek gerekmiyor. Düşünmeyen insanlar, kişisel çıkarları dışındaki konularda fazla kafa yormuyor.
Hayat amacımız varsa, umudumuz varsa; yüzümüzde ve gözümüzde ışık varsa, ufukta ışık göründüyse, bizi kimse tutamaz… Hayat amacı, sanıldığı gibi karmaşık değildir. Zulümlere, zorbalıklara, haksızlıklara, kötülüklere karşı olmak; hakka, adalete, iyiliğe, barışa, dürüstlüğe, erdemli olan her şeye destek olmak, çok önemli bir hayat amacıdır. Kötülüğe karşı (LA), iyiliğe taraf (İLLA DA İLLA) olmak, kişiyi canlı, diri ve zinde tutar.
Kendimizden ve çevremizden umudumuz varsa, onlara bir yakınlık ve sevgi duyuyorsak; yaşanan sorunları hak ve adalete uygun çözme, sıkıntıları giderme, mevcut pozisyonu iyileştirme, daha ileriye taşıyarak geliştirme ve başarıyı artırma yönünde kafa yorarız. Umudun bittiği yerde söz biter, tartışma biter.
Bilinçli ve erdemli insanlar, dürüstçe ve cesurca mücadeleden vazgeçmedikleri zaman, pes etmedikleri zaman, iyiler kazanacak… Yan gelip yatarsak, sorumlu davranmazsak, dürüst olmazsak erdemli insanlarla birlikte cesurca mücadele vermezsek, umutlarımızı kaybedeceğiz.
İnsanlar, kendi geleceklerini kurmak için kendi bilinçlerine, kendi inançlarına, kendi çabalarına ve Allah’ın vaadine güvenecekler. Ciddi çalışacaklar, çevrelerini erdemli insanlardan inşa edecekler. Çocuklarını çok iyi yetiştirecekler. Yatırım yapacaksalar; topa, popa, büyüye, fala, alkole ve kumara değil, eğitime, bilime, rasyonel ahlaka yatırım yapacaklar. Eğlenceye ve dinlenceye ayırdıkları vaktin on katını, yüz katını erdemli bir dünya için ayıracaklar. Böyle insanları, en güçlü biçimde destekleyecekler, ya da sürünecekler.
Dürüst ve doğru davrandıkları zaman görecekler ki kendi dünyaları, ilahi adalet sayesinde, günden güne daha barışçıl ve daha huzurlu olacak. Ve onlar, daha mutlu ve umutlu olacaklar.
Farkındalık olmadan sahiplenme, sahiplenme olmadan davranış değişikliğini bekleyemiyoruz. Umutsuzluk ve olumsuz düşünmek, ne kişinin kendisine, ne çevresine, ne de bu ülkeye ve bu dünyaya bir şey katmıyor. Bizi karamsarlığa sürüklüyor, önümüzü perdeliyor ve duvarlar örüyor. Korkularımızı tetikliyor, birbirimize olan güveni ve desteği azaltıyor, zayıflığımızı ve güçsüzlüğümüzü perçinliyor.
Oysa insan; umut, inanç ve sevgiyle yaşar. Umutlanmak için önümüzdeki ışığı görmeli ve ışığa yürümeliyiz. Yürümeliyiz ki önümüz aydınlık olsun. Işığa sırt çevirenler, karanlıkla yüzyüze gelir ve ileri adım atamazlar. Işığa yürüdükçe aydınlanırız, görme gücümüz artar, kendimize güven gelir, başkalarını da bu aydınlığa çağırırız. Isınırız birbirimizle. Sevgi ve yakınlık duyarız birbirimize. Işığın olduğu yerde ısı vardır, sıcaklık vardır. Oysa karanlıkların olduğu yer soğuktur; buz gibidir, orada renkler yoktur, orada görünen varlık yoktur. orada güven yoktur, orada dayanışma yoktur.
Işığın olduğu yerde güven vardır, sevgi vardır, umut vardır. Işık, Allah’ın bildirdiği ilkeler ve değerlerdir. O ilkeler ve değerler; barış ve özgürlük, hak ve adalet, sorumluluk ve duyarlılık, yardımlaşma ve dayanışma, saygı ve sevgi gibi herkesçe kabul gören evrensel değerlerdir.
Turgut Bey elinize, yüreğinize sağlık. Teşekkürler.
Teşekkür ederiz Mustafa bey..
Umudunu yitirmek, ışığını kaybetmektir.
Elinize yüreğinize sağlık, bizi karanlıklardan aydınlıklara çıkarmak için gönderilmiş ilkeler ışığında umudumuzu hep diri ve güçlü tutmak temennisiyle selamlar…