Kurtuluş Rehberiyle Hayat Yolculuğu
Hayat dediğimiz şey; inişli çıkışlı, engellerle, zirvelerle, çukurlarla dolu, komutası herkesin kendi elinde olan bir yoldur. Kolay değildir o yolda yürümesi. Öyle gelişigüzel paldır küldür yürünürse bir kayaya toslanması, ayağın taşa takılıp düşülmesi muhtemeldir. Attığımız her adım bir önceki adımımızın (tercihimizin) sonucudur aslında. Örneğin bu yolda bataklık yönüne yöneldiysek çamura batmamız kaderimiz değildir ya da çakıllı bir araziye girmeyi seçtiysek takılıp düşmemiz, yaralanmamız tesadüfi değildir. Bazen tehlikeli yollar da insana hoş görünebilir. Uzun vadede/büyük resimde neyin daha doğru, iyi, hayırlı olduğunu hesap ederek davranmak gerekir ki yolun sonu pişmanlık kapısına açılmasın. Kuran (ilahi kelam) insana bu bilinci; doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü, hakla batılı ayırt etme yetisi kazandırır.
“Eğer Allaha karşı sorumluluk bilinci(takva) içinde olursanız O size, hakkı batıldan ayırmaya yarayan bir anlayış verir…” 8Enfal Suresi/29
*İnsanları karanlıklardan, sıkıntılardan, çıkmazlardan, bunalımlardan; aydınlığa, ferahlığa çıkarır.
“Bu, Rablerinin izniyle insanları kopkoyu karanlıklardan aydınlığa, O yüceler yücesinin, O her övgüye layık olanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz bir ilahi kitaptır.” 14İbrahim Suresi/1
Ayrıca Kur’an, kendi korunmuşluğuna (56Vakıa Suresi/78), eksiksiz ve tastamam oluşuna (11Hud Suresi/1), hiçbir çelişki barındırmadığına (4Nisa Suresi/82), hidayete erdiriciliğine (3Ali İmran Suresi/138), kurtuluş rehberi (rahmet) oluşuna (10Yunus Suresi/57), adaleti öncelediğine (3Ali İmran Suresi /64), evrensel değerler ve ilkeler üzerine olduğuna (3Âl-i İmran/84), apaçık ve anlaşılırlığına (15Hicr/1) inandığımız ve güvendiğimiz dinin tek doğru kaynağı olduğuna (29Ankebut Suresi/51) yine kendisi tanıklık eder. Kuran’a göre bu dinin kaynağı falanca kişi/ler olamaz ve bu din delilsiz, dayanaksız ‘bence’ lere göre dayanmaz ve yaşanmaz.
Sadece belirli gün ve gecelerde ele alınan, ele alınsa da anlaşılmadan okunan, adeta bir mezarlık kitabı haline getirilen ve en çok ölülere okunan bu değerli kitabın Yasin Suresi’nin 70. ayeti der ki:
“Bu kitap diri olanları uyarmak için gönderilmiştir…”
Mehmet Akif güzel özetliyor durumu şu çarpıcı dizelerinde:
“Ya açar nazmı celilin(Kuran’ın) bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için!”
Ne trajik değil mi? Dini yönelimi yüksek görünümlü çoğu insan, adeta Kuran’ın ‘yapmayın’ dediği ne varsa onları yapmakta yarışır olmuşlar.
*Kuran, okuyup anlayasınız diyor; kimse okuduğundan bir şey anlamıyor bunun için çaba harcamıyor.
*Allah bu kitap düşünüp öğüt alasınız diye indirilmiştir diyor (54Kamer Suresi/32); çoğunluk ise fazla düşünme dinden çıkarsın kafayı yersin diyerek insanları sorumsuzlaştırıyor.
*Aklı kullanmanın önemi Kuran’da çok fazla yerde vurgulanıyor; kendilerini dinin merkezinde gören insanlar ise ise her fırsatta aklı kullanmayı kötüleyerek düşünmeyen, sorgulamayan beyinler üretiyor.
*Kuran, ‘Parçalanıp fırkalara ayrılmayın’ diyor (3 Âl-i İmran /103), oysa dini konuda söz söyleme hakkıı kendisinde görenler, ‘Ayrılıkta rahmet vardır’ sözünün altına çekinmeden hadis yazıp aynı kitaba inandığını söyleyen insanları paramparça ediyor. Guruplara ayırıyor ve her bir gurup kendilerinin hak yolda olduğunu düşünüp üstünlük taslıyor.
“Dinlerini parçalayan ve gruplara ayrılanlardan olmayınız! Her grup, kendilerinde olan ile sevinip böbürlenmektedir.” 30Rum Suresi/32
*Kuran; üstün- güçlü, ulu, yüce insan (ruhban sınıfı) yoktur bu dinde, kast sistemindeki gibi ayrıcalıklı, torpilli özel sınıf yoktur diyor. Allah peygamberlerimize bile “Ben de sizin gibi bir insanım” (18Kehf Suresi/110) dedirtiyor ancak gel gör ki en dindar (!) görünümlü insanlar, yücelik yakıştırdıkları zatların önünde eğiliyor, onlara üstün güçler atfediyor, onlardan medet bekliyor…
*Kuran, “Masum bir cana kıyan bütün insanlığı öldürmüş gibidir” (5Maide Suresi/32) diyor; ne var ki dünyanın birçok yerinde kendinden olmayanı öldürmek dini bir buyruk olarak görülüyor, katliamlar kıyımlar yapılıyor, acımasızca boğazlar kesiliyor ve bu cihat adı altında yapılıyor.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Tüm bunlar Allah adına, din adına yapılıyor. Kuran’ın tüm bunlara taban tabana zıt olduğu bilinmeden… Dinde olmayanı dinden göstererek, kendi kafalarından haramlar helaller türeterek (16Nahl Suresi/116) Allah hakkında iftira ediliyor. İnsana iftira atmak, büyük bir zulümdür, oysa Allah’a iftira, yapılabilecek en büyük zulümdür. İftiranın yol açamayacağı kötülük yoktur çünkü. Yanlışı meşru gösterir hatta ve hatta Allah katında hoşa giden sevap kazandıran eylemler olduğuna inanılmasına yol açar.
Okumuyoruz, okumuyoruz… Okumaya önem veren ve en çok okuyan toplumları “kitapsız” olarak nitelendirirken neredeyse hiç okumayan biz, yine hiç okumadığımız, okusak da anlamak ve hayata geçirmek için çaba göstermediğimiz kitabımızın sadece varlığıyla övünüyoruz.
Whatsaptan gelen bir mesaj çok büyük merak uyandırıyorken, Kurandaki 6236 okunmamış mesaj umurlarda olmuyor.
Anlayıp yaşamaya çalışan insanların hayatını aydınlatan bu ilahi kitap; emek verenlerin yaşamına anlam ve amaç kazandırır,
güç verir,
olgunlaştırır,
ilahi adalet bilinci kazandırır.
Bu kitabın tüm kimlik Müslümanlarına;
rehber olmasını
hayatına ışık tutmasını,
düştüğünde yerden kaldıracak bir dahakine düşmemek için yardımcı olacak bir el olmasını,
düşünme, sorgulama, akletme konusunda geliştirmesini ve
hakkı batıldan ayırma yetisi kazandırmasını dilerim.
Çok dogru ve etkileyici bir yazi olmus:)
Çok güzel özetlenmiş. elinize sağlık.
Çok haklısınız Gamze Hanım