Kader mi Zalim, Ağlarını Ören?
“Zalim kader, yine ördü ağlarını…” diyor halk deyişi…
Bu anlayışa göre, yaşayacaklarımızı şekillendiren bir kader var. Çevremizde ağlar örüyor, insanlar da ağlara bir av gibi takılıyor ve yem oluyor. Bu kaderi ören, insanı tuzağa düşüren ve ava dönüştüren kim?
Kadere zalim demek aslında dolaylı olarak Allah’a zalim demektir.
Allah kullarına zulmetmez. İnsanlar kendilerine zulmederler. (Yunus 44)
Aslında ağ ören bir kader anlayışını da irdelemek gerekir. Çünkü çevremizdeki binlerce olasılıklardan tercihler yaparak yaşayacaklarımızı biz belirliyoruz. Tercih ettiklerimiz, bir sonraki seçenekleri belirliyor. Sonra yine tercih yapıyoruz, sonraki seçenekler yine önceki tercihlerimize göre şekilleniyor. Yani kaderimizi biz örüyoruz. Ördükten sonra kendini bir kurban rolüne sokanlar, suçu da Allah’a atarak sıyrılmaya çalışıyorlar.
Kurban rolüne bürünen insanlar, kendilerine acıyarak çözümsüz bir çemberin içine kendi kendilerini sınırlarlar. Sorumluluklarını almadıklarından, bir daha aynı hataları yaparak farklı sonuç beklerler. Oysa bir kişi kendini değiştirmedikçe, Allah da verdiği şeyleri değiştirmeyecektir. (Enfal 53)
Pişmanlık duymak yerine suçlayacak birini bulduklarından dolayı,bundan sonra yapacakları saçma ve kötü davranışlara mazeret de bulmuş olurlar. Çünkü suçlu kaderse, hatta Allah’sa, o zaman kötülük bir öç almadır, güya zalime karşı bir isyandır.
Oysa insan küçük yaşlardan beri kendi kaderini kendisi çizer. Hangi şartlarda doğmuş ve yaşamış olursa olsun, hep iyiler ve kötüler vardır. Başarmışlar ve kendini zarara sokmuşlar vardır. Aynı şartlarda farklı sonuçlar elde ediliyorsa, insanlar için hiçbir yaşanan mazeret-bahane değildir.
Zor şartlarda büyüyen bir insan, eğer çok yüksek makamlara gelebiliyorsa, aynı zor şartlarda büyüyen ve alkolik-madde bağımlısının bu konuda mazereti olamaz. Annesiz babasız büyüyen bir insan, çok iyi bir aile kurabiliyorsa, annesiz babasız büyüyüp ilerde de serseri bir hayat yaşayanların yaşadıkları tamamen tercihlerinden ibarettir.
Çocukluğu da es geçmemek gerekir. Sanıyoruz ki, 5 6 yaşlarında bir çocuğun davranışları çocukçadır. Büyüyünce geçer sanıyoruz. Oysa, bu yaşlarda karakter ve tercihler başlıyor. Bir çok şarkıcının çocukken tarağı mikrofon gibi kullanıp seyircilere şarkı söyler gibi oyun oynadığını biliyoruz. Önemli yerlere gelmiş, insanlığa faydalı olan tüm insanların çocukken de belirli davranışlar içinde olduğunu görüyoruz. Bu sebeple, daha 5 6 yaşlarındayken kibirli, bencil bir çocuk 70 yaşına geldiğinde de yaşamı boyunca da bu karakterini sürdürebiliyor.
Yani, insanların tercihleri daha çocukken başlıyor. Akil baliğ denen insanın sorumlu olması, 12 yaş kabul ediliyor. Oysa insanlar 12 yaşında birden aydınlanmıyor, davranışları öncesinde şekilleniyor. Örneğin, 8 yaşındayken diğer arkadaşları ders çalışırken kendisi akşama kadar top oynamayı tercih ediyor. Kısa yollar ve zevkler istiyor. Büyüyünce de kısa yoldan para kazanmak için yollar deniyor veya zevkine düşkün, çalışmayan bireyler oluyorlar.
Hayat bir şans oyunu değil, bir kumar değildir. Av ve avcılardan oluşan bir evrende yaşamıyoruz. Allah’a şükür ki, insanlar bir anda dengesiz davranmaya başlamıyor, dengeli düzenli bir yaşamda, emeklerin iki dünyada da boşa gitmeyeceği bir hayatta yaşıyoruz.
Ne zaman bilim kurgu filmlerinde iki evrenin savaşıp, ya ölmek ya öldürmek zorunda olan bir hayatta yaşamak zorunda olanları görsem, iyi ki böyle bir evrende yaşamıyoruz diyorum. Çünkü, muhteşem bir dengede evreni Yaratan, insanları gözleyen ve gerekli yerlerde müdahale eden bir Rab, yeter ki insan iyi olmak istesin ona istediği şekilde tercihler sunan Merhametli bir Allah var.
kader zalim olamaz.yaptıkları bütün kötülükleri kaderin üstüne atmak ne kadar talihsizliktir