4 kardeş intiharının psikolojik izahı

 



Kahramanmaraş’ta annenin ölümünü takiben 4 kardeşin aynı anda bağ evinde intihar etmelerinde annenin rolü sosyolojik ve psikolojik olarak önemli

“Aile ile ilgili tabuları, değerleri, eğitimi ve toplumu yeniden düşünmeliyiz” diyeceğimiz olaylardan birisini de yaşadık.

Kahramanmaraş ta yaşanan annenin ölümü arkasından dört kardeşin aynı anda bağ evinde kendini asarak intihar etmeleri ve ölmeleri bir çok konuyu sorgulamamıza neden oldu.

Bazı önemli ayrıntılar var.

Birincisi annenin ve çocukların daha önce herhangi bir psikiyatrik tanı ve tedaviye başvurmamış olmaları. Bu yönden hasta olduklarına dair bir kanıtın olmaması… Bu duruma karşın toplumdan soyutlanmış bir yaşamlarının olması. 15 yıllık komşularının hiç yan yana gelmediklerini belirtmesi. Dışa kapalı bir hayat yüksek duvarlarla çevrili bırakın komşuları akrabalarla bile bağlantı kurulmaması gerçeği.

İkincisi babanın çok çalışkan iş kolik, aktif ve başarılı sosyal yapıda bir avukat olarak bilinmesi… Nur Çintay’ın aktardığına göre çevresinde Sokrates olarak bilinen bir kişi olması. Ancak eş ve çocuklarını yeterince tanımaması ve/veya konuşmaması.

Üçüncüsü kuzen Vedat Sağocak’ın “Evleri onlar için mutluluk yuvasıydı” olarak ifade ettiği gözlemi.

Dördüncüsü anne ve çocukları tanıyan herkesin aile bağlarının “şaşırtıcı” derecede güçlü olduklarını söylemeleri ve aile üyelerinin dış dünyaya güvenmemeleri.

Beşincisi annenin çocuklarına Raden, Rulin, Sajen ve Beraris, ilk eşinden olan iki kızına da Seyla ve Berja gibi mitolojik ve Hint kökenli isimler koyması. Ailede son sözü söyleyenin genelde anne olduğunun kanıtları olarak dikkati çekiyor.

Bu tarz toplu intiharlar genelde paylaşılmış akıl hastalıkları ile ilişkilendirilir. Böyle bir durum yoksa dini ortak ritüeller ve sosyal davranışlar araştırılır. Bu vaka da gelinen nokta itibariyle bu iki seçenek zayıf bir ihtimal durumunda… Fakat annenin yaşam biçimi çok dikkat çekici.

Kendisini ve çocuklarını özel ve önemli görme, ayrıcalıklı olduğu duygusu, farklı olmaktan özel bir zevk alma kendini kutsallaştırma “narsisizm” belirtileridir.

Çocukları kendi uzantısı gibi görerek onları saplantılı bir şekilde ve sıkmadan sevebilmek çok kolay bir durum değildir. Neyran Sağocak hanım resim ve heykel yapıyor, birikimli, kültürlü, okuyan, tarih, felsefe ve edebiyata meraklı olarak biliniyor. Kocası eve bir gün bile çiçek almadan gelmemiş.

Zeki, çalışkan, yetenekli, başarılı, mükemmeliyetçi, donanımlı ancak egosu “Omnipotent” yani tanrısal üstünlük ve büyüklük değerleri ile dolu tipleri çevremizde hep görürüz. Genellikle yaptıklarını ve eserlerini severiz ama kişiliklerini sevmeyiz. Büyük İskender, Cengiz, Napolyon, Hitler böyle bir insanlardı. Başarılı olduklarında kahraman oluyorlar başarısız olduklarında aykırı tipler olarak iz bırakıyorlardı.

Böyle bir kişi anne olduğunda sevginin büyüleyici etkisini kullanarak çocuklarını kendisine patolojik biçimde bağlayabilir. Çocuklar üzerinde tanrısal bir etki uyandırabilir ve dünyanın geri kalanını göremez bir algı körlüğüne neden olabilir. Bu duruma “annelik narsisizmi” denilebilir.

Çünkü gerçeklik ilkesine uymayan bir sevgi acı çektirir. Zira fazladır, tıpkı fazla suyun çiçeği çürütmesi gibi.

Çünkü nesnesini bulmayan sevgi sağlıklı karşılık göremez. Tanrısallık izafe ederek anneyi sevmek ölümü unutmakla devam eder. Ölüm gerçeği yaşam sebebinin yok olması anlamı uyandırır. Yaşam sebebi ile bütünleşmek onun yanına gitmek intihar olarak önümüze çıkar.

Çünkü sevgi tarafsızdır, hangi kaba konursa onun biçimi alır. Anne egosunu tanrısallaştırırsa sevgisini tanrısal vericilikle verirse çocukları kendisine böyle bağlayabilir. Çocukların “ayrışma- bireyselleşme” süreci gelişemez ve dış dünyayı tehlikelerle dolu olarak algılarlar.

Annede “Internal Stopper” yani “İç durdurucu” yoksa “Dış durdurucu” gerekiyordu. Bu olayda birinci evlilikte dış durdurucu evliliği bitirebilmiş çocukları kurtarabilmiş diyebiliriz. Ama ikinci evlilikte annenin hipnotize etkisi babayı da etkilemiş gözüküyor.

Sevgi sermayesini “kaynak yönetimi” gibi uygun yere, uygun miktarda, uygun biçimde yatırabilmek ve yönetebilmek ayrı bir kültür gerektiriyor. Maalesef ailenin kültürel değerlerinin değişmesi insanlığı mutluluktan uzaklaştırmaya yetiyor.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan – Haber 7
ntarhan@gmail.com

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir