İnsan Kendinde Güç Vehmedince
İnsan biriktirmeye, yığmaya ve çoğaltmaya eğilimli bir varlık…
Mal mülk, eşya, para, çocuk, bilgi…
Biriktirmenin amacı güçlü olmak…
O yüzden zenginleşmek istiyor.
İnsanlığın Sahibi (Rabbi) Diyor ki:
1 – Çoğaltma yarışı, sizi oyaladıkça oyaladı.
2 – Kabirlere girinceye kadar…
3 – Ama, zamanı geldiğinde anlayacaksınız!
4 – Evet, evet! Zamanı geldiğinde gerçekten anlayacaksınız!
5 – Hayır, (gerçeği) kesin bilgi ile bilseydiniz;
6 – Çılgın ateşi mutlaka görürdünüz.
7 – Sonunda onu kesin gözlemle mutlaka göreceksiniz.
8 – Sonra o gün, size verilen(nimet)lerden sorgulanacaksınız.” (102Tekasür/1-8)
Kendinde güç vehmediyor…
Çok mal sahibi olunca,
Çok para sahibi olunca,
Çok çocuk sahibi olunca,
Çok bilgili olunca,
Bazıları kendinde güç vehmetmeye başlıyor.
İnsan, kendinde güç vehmetmeye başlayınca;
Keyfi arzularına ulaşmak için önünde sınır tanımıyor.
Tüm sınırları ve duvarları aşındırmak ve yıkmak istiyor.
Başkalarının önüne ise günden güne çoğalan ve yükselen sınırlar ve duvarlar örüyor.
Kendisi, her yere erişmek ve ulaşmak, ancak erişilmez ve ulaşılmaz olmak istiyor.
İnsanlığın Sahibi (Rabbi) Diyor ki:
1 – Vay haline iftira atanın ve ayıp kusur arayanın!
2 – O ki serveti biriktirir ve onu bir kalkan sayar
3 – Sanıyor ki serveti onu sonsuza dek yaşatacak!
4 – Hayır, tersine, çökerten bir azaba terk edilecektir o!
5 – Bilir misin nedir o çökerten azap?
6 – Allah tarafından tutuşturulan bir ateş…
7 – (Bir ateş) Ki gönüllere işler.
8 – Üzerlerine salınacak (bir ateş)…
9 – Upuzun sütunlar arasında… (104Humeze/1-9)
İnsan kendinde güç vehmedince;
En akıllı kendisini görüyor.
En mükemmel kendisini sanıyor.
Narsist eğilimleri başlıyor.
Kendini dev aynasında görüyor.
Sabah-akşam gölgesini gerçek boyu sanıyor.
İtirazlar, hayırlar onu çok fena rahatsız ediyor.
Sorgulanmaz görüyor kendisini…
Denetlenmeyi ve hesap vermeyi, dünyanın sonu sanıyor
İnsan kendinde güç vehmedince;
Dürüstlüğü kendine gerekli görmüyor.
Başkalarına karşı kendini sorumlu hissetmiyor.
Her şeyi kendisine mubah görüyor.
Kendinden kaynaklanan sorunlardan başkalarını sorumlu tutuyor.
Kısa süreli iyiniyet ve samimiyeti zamanla kayboluyor.
İnsan kendinde güç vehmedince;
Sonsuza kadar bu gücün devam edeceğini sanıyor.
İşin sonunu, geleceği düşünmüyor.
Zorluklardan kaçtıkça, hayatın daha da zorlaşacağını bilmiyor.
Yaşlanmayı, sağlık sorunlarını, yoksulluğu, çaresizliği düşünmüyor.
İnsan kendinde güç vehmedince;
Çevresindeki insanları hizmetçileri, uşakları, emir erleri olarak görüyor.
İnsanlara hükmetme hakkını kendinde buluyor.
Onları, hak ve hukuk tanımadan yargılıyor.
İnsan kendinde güç vehmedince;
Boyundan büyük işlere kalkışıyor.
Bozuyor, ayrılık çıkarıyor, ayrıştırıyor, bozgunculuk yapıyor.
Yetki gaspına kalkışıyor.
Kendi kafasından dünyalar kuruyor, dünyalar yıkıyor.
İnsanlığın Sahibi (Rabbi) Diyor ki:
204 – İnsanlardan öylesi var ki, dünya (gündelik) hayatı hakkındaki sözleri (görüşleri) senin hoşuna gider; kalbindekilere Allah’ı şahit tutar (iyiniyetli olduğuna dair Allah adına yeminler eder). Oysa o, en dirençli (yaman) hasımdır.
205 – Eline güç geçince yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekinleri (ekonomik ve kültürel değerleri) ve nesilleri (sosyal değerleri) yok etmeye çalışır. Oysa Allah bozgunculuğu sevmez.
206- Ona, “Allah‘ı dikkate alarak içdisiplinli ve sorumlu davran!” denildiği zaman, kibir ve gururu onu günaha sevk eder. Onun hakkından Cehennem gelecektir. Ne kötü bir konaklama yeridir orası! (2Bakara/204-206)
Durumu anlamak için şu sorulara cevap bulalım mı?
Kütüphanemizde çok kitap vardır diye ‘bilgili’ olur muyuz?
Çok malımız, paramız ve çocuklarımızın olması ‘güçlü’ olduğumuz anlamına gelir mi?
Peki, çok bilgili insanlar, gerçekten ‘bilinçli’ midirler?
Karşılaştığımız sorunlar karşısında bilgimiz bir işe yaramıyorsa, bilinçli olabilir miyiz, o bilgi bizi bilgi hamalı yapmaz mı?
Peki, bilinçli bir insanın, her zaman ‘ahlaklı’ olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ya ahlaklı olmayanlar?
İşte onlar zaaflarının kurbanıdırlar.
Yaptıklarından dolayı korku içindedirler.
Gerçekleri örtbas ettikleri için ha bire açık kapatma peşindedirler.
Dik duramadıkları için her türlü kalıba girebilirler.
Omurgaları yoktur.
Korkuları gerçektir.
Vehmettikleri güç ise yalandır.
Yapay güçleri onları güçlü kılmamıştır.
Her şeye güvenmişler, ama bir tek Allah’a ve gerçeğe güvenmemişlerdir.
Herkesten korkmuşlar, ama bir tek Allah’tan ve gerçekten korkmamışlardır.
Sonuçta vehmettikleri güç, hayalleri;
Hayalleri, korkuları;
Korkuları ise sonları olmuştur.
İnsan, insanlıktan çıkmaya kalkınca, gerçekten de insanlıktan çıkıyor.
İnsan yiyen-içen, acıkan-susayan, kısaca ihtiyaçları olan bir varlıktır.
Onun gerçekçi korkuları ve umutları vardır.
İnsan, insan kalmaya ve insanca yaşamaya mecburdur.
İnsana insan olmak yaraşır.
İnsana dürüstlük yaraşır;
Dürüstlük, güveni;
Güven, sevgiyi;
Sevgi ise dostluğu getirir.
Dürüstlük, güven ve dostluk insanın en kıymetli hazineleridir.
Bunları çiğneyerek elde edilen hazineler, onu onurlu ve güçlü değil, onursuz ve korkak yapar.
İnsanlığın Sahibi (Rabbi) Diyor ki:
17 – Ama hayır, aksine siz yetime karşı cömert değilsiniz.
18 – Muhtaçları doyurmaya birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
19 – Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz.
20 – Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz. (89Fecr/17-20)