Dinlerde Tanrı Anlayışı

DİNLERDE TANRI ANLAYIŞI

Dünya nüfusunun % 90’nından fazlası yaratıcı bir Tanrı’nın var olduğunu biliyor ve ona inandığını söylüyor. Onları birbirinden ayıran en temel ayraç, tanrı anlayışlarında ortaya çıkıyor. Dünyada ne kadar dini anlayış varsa, o kadar tanrı anlayışı var olduğunu söylemek pek abartı sayılmaz.

HIRİSTİYANLIKTA TANRI ANLAYIŞI

Hıristiyanlara göre ‘Tanrı’, hem yaratıcıdır, hem yaşatıcıdır (rızık verici), hem evreni yöneticidir, hem elçiler (peygamberler) ve kitap gönderendir. İsa, hem insandır, hem peygamberdir, hem melektir, hem aracıdır, hem yargılayıcıdır, hem oğuldur, hem de Tanrı’nın (Allah’ın) bizzat kendisidir. Yaratıcı tanrı, babadır. Oğul İsa, baba Tanrı’nın hemen bütün niteliklerine ve yetkilerine sahiptir. Dünyada yapılacak dualara karşılık verebilir, insanları cezalandırabilir, öldükten sonra mutlak şefaat yetkisine sahiptir, dilediği kişiyi Cennet’e, dilediği kişiyi Cehennem’e gönderebilir. Kutsal Ruh’un da her an her yerde ve her türlü güce sahip bir tanrı olduğuna inanılır. Allah, İsa ve Kutsal Ruh’un üçü de aynı cevherden geldiğine ve üçünün arasında bir üstünlük olmadığına inanılır. Bu üçleme tanrı inancına, ‘trinity’ denmektedir.

YAHUDİLİKTE TANRI ANLAYIŞI

Yahudilere göre de ‘Tanrı’, hem yaratıcıdır, hem yaşatıcıdır (rızık verici), hem evreni yöneticidir, hem elçiler (peygamberler) ve kitap gönderendir. Ancak Yahudi teolojisine (ilahiyatına) göre Tanrı, milli bir tanrıdır. O, özellikle İsrailoğulları’nın tanrısıdır. İsrailoğulları’nın beklentilerine göre davranır; İsrailoğulları, kimi seviyorsa, Tanrı da onu sever, İsrailoğulları, kime öfkeleniyorsa Tanrı da ona öfkelenir. Tanrı, İsrailoğulları’na özel muamele yapar. Çünkü İsrailoğulları, seçkin bir millettir. Adeta İsrailoğulları’nın her biri, birer peygamber gibidir. Onlara göre Tanrı, sıradan bir insan gibidir; onunla ilişkileri arkadaşlarıyla olan ilişkileri gibidir, gerekirse İsrailoğulları’na mensup biri Tanrı’yla tartışır.

HİNDUİZMDE TANRI ANLAYIŞI

Hinduizm (veya Brahmanizm) inancına göre, Brahman yaratıcı, Vişnu yaşatıcı (rızıklandırıcı), Şiva öldürücü tanrıdır. Bu üçleme tanrı inancına, ‘trimurti’ denmektedir. Bu inanca mensup insanlara göre Tanrı Brahman, hem içkin (evrende/doğada), hem de aşkın (evrenin/doğanın dışında) bir tanrıdır. Brahman, evrensel ruhtur (ruh). Bireysel ruh (atman), Brahman’dan bir parçadır. Ruh ölümsüzdür. Bu ruh, her şeyde ve herkeste vardır o yüzden Tanrı, her şeyde belirir. Hinduizm, mistik karakterli bir dindir. Var olan her şey Tanrı’nın tezahürleri, görünüşleri, yansımaları, tecellileridir. Samsara (meditasyon gibi eğitimlerle yaşam) çarkı sonunda kişi, insan ve Tanrı’nın aynı olduğunun farkına varır. Bu dini anlayışa göre var olan her şeyin özünde atman vardır, bu yüzden her şey tanrıdır. Mistik eğitimler sonucu, atman ve Brahman’ın aynı ve bir olduğunun farkına varılır. O yüzden Hinduizm’de milyonlarca tanrı vardır. Bu kadar çok tanrı anlayışı, kast sistemini (katı sınıf ayrımcılığı) meşrulaştırmış, geniş halk yığınları, meditasyon ve karmayla, (kendini dünya nimetlerinden soyutlamaları, her türlü hazza karşı kendilerini baskılamaları), her türlü olumsuzluğa, haksızlığa ve yolsuzluğa itiraz etmeden rıza göstermeleri durumunda) bir sonraki hayatlarında daha üst bir kasta geçebileceklerine ve Nirvana’ya ulaşabileceklerine inandırılmıştır. Hinduizm’in daha alt türevleri olan Budizm, Cayinizm, Sihizm’de daha sert veya daha yumuşatılmış uygulamalar mevcuttur.

Yukarıdaki dinlerin mensupları arasında tektanrıcılığı, palavraları ve saçmalıkları eleştiri konusu yapan, itirazlarını yükselten, nüfusları %3-5 arasında olan tektanrıcı (monoteist) anlayışları bulmak mümkündür.

Yine aynı din mensupları arasında, en temel ölçü olarak, tüm varlıkları Tanrı’nın, bizzat kendisi, yansıması ve tezahürü gören mistik-panteist (tümtanrıcı /kamutanrıcı), Kabalist, Gnostik anlayışlar da vardır.

MÜSLÜMANLIKTA TANRI ANLAYIŞI

Müslüman dünyadaki ‘tanrı’ anlayışında, ne yazık ki yukarıdaki dinlerden etkilenme sonucu, benzer ve yakın tezleri savunanlar vardır ve onlar ne yazık ki bu tezlerini İslam’a mal etmektedirler.

İSLAM’DA TANRI ANLAYIŞI

Aklı kullanmayı ve sorgulamayı önemseyen, Kur’an’ı merkeze alan, ahlak odaklı, vicdanını çalıştıran, empati kurabilen, evrensel düşünen Müslümanların ‘tanrı’ anlayışlarını şöyle özetlemek mümkündür:

a) ALLAH, TÜM VARLIKLARIN YARATICISIDIR

O, yaratmasını kendi belirlediği yasalar doğrultusunda yapmıştır. Tıpkı mimari bir yapının inşa edilmesinde nasıl bir plan, proje, ölçü, uygun malzeme, uygun zemin, uygun süreç, uygun atmosfer gerekli ise, Allah da evreni ve onun içindeki tüm varlıkları, belli ölçülerle ve fiziksel yasalarla meydana getirmiştir. Buna Kur’an ‘kader’ adını verir. Kader, yaratılış (varoluş/varlık) yasalarıdır. ‘Kader’ sözcüğünü konuya uyarlarsak; Allah, kadir ve muktedir olarak, varlıkları kendi kudretiyle (gücüyle), belli miktarda (ölçüde), şu kadar sürede takdir ederek (düzenleyerek) meydana getirmiştir.

Allah, aynı zamanda yaşatıcıdır (rızık vericidir), tüm yarattıklarını gözeten ve evreni yönetendir.

b) ALLAH, TEK TANRI’DIR

Yaradan ve yaratılan birbirinden tamamen farklıdır, kesinlikle birbirine benzemez. Tanrı; eşsiz, benzersizdir, kimse O’na denk değildir. Tanrı, varlığı ve nitelikleriyle aşkındır. Olup bitenlere tepkisiz kalmaması ve hayata müdahil olmasıyla içkindir.

Yalnızca Allah’a ait niteliklerin kişilere veya nesnelere atfedilmesi durumunda, bu varlıklar putlaştırılır. Varlıkları putlaştırma, insanın nesneleşmesine, değersizleşmesine neden olur. Putlaştırılan varlıklar, merkezi konuma gelirler; güç, şeref ve itibar putlaştırılan kişilere veya varlıklara atfedilir. İnsanlar, onların sayesinde sağlıklarına kavuşacaklarına, onların sayesinde geleceklerini kuracaklarına, onların sayesinde yaşadıklarına ve onların sayesinde ileride kurtuluşa ereceklerine inandırılır; bu yolla bilinçsiz büyük kalabalıklar madden ve manen sömürülürler.

Bazı kişilere, yalnızca Allah’a ait yetkiler verilerek de din sömürüsü yaşanır. Onların Allah adına konuşma yetkileri olduğuna inanılarak insanların hayatına müdahale edilir. Yiyeceklerine, içeceklerine, giysilerine, yaşam tarzlarına, insan ilişkilerine, Allah’ın Kitab’ında bildirmediği ve bildirdiği ilkelere aykırı düzenlemeler ve kısıtlamalarla insanların hayatı zindana çevrilir. Bu sınırlamalar ve kısıtlamalar, Allah adına yapılır. Bunun sonucu din istismarından beslenen birtakım yüce efendiler ve yüce sahipler (rablar) türer. Onların akıl oyunları ve şaklabanlıkları sayesinde kendilerini yetersiz görürler.

İnsanlar, Allah’ın kitabını okumadıkları, incelemedikleri için bu özgürlük kısıtlamalarını, dindarlığın bir gereği sayarlar, oysa bunun, ruhbanlığın (dindarlaşmak adına dünya nimetlerine sırt çevirmek) bir sonucu olduğunu bilmezler. Diğer bazı insanlar da insan hayatına bu mantıkdışı müdahaleleri bahane ederek, Allah’a dair ne varsa hepsini reddeder.

c) ALLAH’IN İLKELERİ (DİNİ) VARDIR

Allah, ilkeleri ve değerleri olan bir varlıktır. O’nun belirlediği ilkelere ve değerlere ‘ilahi din’ diyoruz. O’ndan başkalarının belirlediği ilkeler ve değerler de dindir. Ancak Allah katında geçerliliği olmayan bir dindir.

d) ALLAH ÂDİLDİR; İLAHİ ADALETİ TAM İŞLETİR

Allah, kadir-i mutlaktır; her şeye gücü yeter. Ancak O’nun her şeye gücü yetmesi, O’nun keyfi davranacağı anlamına gelmez. O, kendisinin belirlediği ilkelere ve değerlere uygun davranır. Kimse O’nu kayıtlayamaz veya sınırlayamaz. Kendisini ancak kendisi sınırlayabilir. Dilediğini yapabilme gücü vardır;  ancak O, Kitab’ında bildirdiği ilkelere bağlı kalacağına söz vermiş ve sözünden asla caymayacağına da söz vermiştir. Gerçek Müslümanlar, buna inanırlar.

* “Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.” (3/9; 13/31; 22/47)

Allah, kendi önerilerini ve buyruklarını izleyenlere dünyada ve ahirette yardım edeceğini vaat etmiştir.  (Bkz. 4/95; 5/9; 9/72; 24/55; 28/61; 47/7) Allah ilkeli davranır. İnsanlardan zulme ve zalime karşı olmalarını istiyorsa, en başta kendisi, zulme ve zalime karşıdır. İnsanlardan hak ve adaletin yanında olmasını istiyorsa en başta kendisi hakkın ve adaletin yanındadır. İnsanları, ayrımcılık yapmadan aynı kriterlerle değerlendirme konusunda tarafsız, hak ve adalet konusunda taraftır. O, daima doğru, dürüst ve iyi insanların yanında, zalimlerin, sahtekarların ve kötülerin karşısındadır. Ancak değerlendirmesini yaparken bile O, insanlar gibi duygusal davranmaz. İnsanlar neyi hak ediyorlarsa o karşılığı verir. Hakka destek olur, haksızlığa destek olmaz. Çünkü O, insanların sahip olduğu ahlaktan daha üst bir ahlak sahibi bir tanrıdır.

*  “Allah’ın verdiği söz (va’di) gerçektir (haktır).” (10/55; 18/21; 28/13; 30/60; 31/33; 35/5; 40/55,77; 45/32; 46/17)

* “Bu, Allah’ın gerçek olan va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?” (4/122)

* “Sakın Allah’ın, elçilerine verdiği sözden cayacağını sanma!” (14/47)

Allah, her an her şeyi görendir, bilendir ve her şeye güç yetirendir. O, Kitabında belirlediği ilkeler doğrultusunda hayata müdahildir. Tabiatı yaratırken ondaki varlıklarda potansiyel olarak bir kapasite var etmiş ve bu kapasiteyi, tüm varlıklarda fiziksel yasalara, canlılarda dünyasında ise hem fiziksel hem de biyolojik yasalara bağlamıştır. İradeli varlıkları (insanları) da, yeryüzünde zulümlerin, haksızlıkların, yolsuzlukların, çaresizliklerin önüne geçebilecek öneriler paketiyle sorumlu tutmuştur.  Turgut ÇİFTÇİ

AYRICA KONUYLA İLGİLİ YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN BKZ.

Ateistçe Sorular: Çocuklar Neden Ölmektedir ve diğerleri

Ateist, Ahlaki Erdemlere Bağlı Müslüman Kadar Erdemli Olabilir Mi?

Ateistler Kimdir, Ne İstiyorlar?

Dinlerde Tanrı Anlayışı

Evrim Tarihi

Ateizmde ve Deizmde Paradigma Sorunu

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir