Allah’a Yaklaşmak İçin Aracılar Edinmek
Din anlayışımızdaki yaygın sorunlardan biri; veli, evliya, şeyh, efendi veya pir diye isimlendirilen bazı insanların, Allah ile diğer sıradan(!) insanlar arasında aracı olacağına ve onları Allah’a daha çok yaklaştıracağına inanmaktır.
Aracı olarak kabul edilen insanların özellikleri şunlardır:
Onların bazı insanüstü özellikleri olduğuna ve doğaüstü olayları gerçekleştirebileceklerine inanılır. Örneğin;
insanların içini okuyabildiklerine, aynı anda birkaç yerde birden bulunabildiklerine, dağların veya binaların arkasını görebildiklerine, kendilerine bağlanan insanları, olağanüstü bir şekilde kazalardan belalardan koruyabildiklerine, şefaat ederek insanları cehennem azabından kurtarabildiklerine, vs… inanılır.Halk, efsane ve hikâyeleri dinlemeyi çok sevdiği için, fısıltı gazetesinin de etkisiyle; bu kerametler(!) insanlar arasında yayıldıkça yayılır. İnsanlar bir şaşkınlık, büyülenme ve ümit içerisinde onların çevresinde kümelenirler. Akıllarını, zamanlarını, mal ve mülklerini onlara emanet ederler.
Onların bu kerametlerine mazhar olabilmek için; mutlak itaat şart görülür. Bu şekilde birtakım insanlara üstün nitelikler atfetmek, onlara koşulsuz bir bağlılığı da beraberinde getirmektedir.
Hatasız/yanılmaz kabul edildikleri için, onların din adına söyledikleri her şey, Kur’an ve akıl süzgecinden geçirilmeksizin doğru kabul edilir. İlke merkezli değil, kişi merkezli bir din yaşandığı için; bu tür kişilerin sayısı kadar, farklı din anlayışı ortaya çıkar. Ayrışmalar ve fırkalaşmalar baş gösterir. Böyle bir durumda, Allah’ın helal kıldığı şeylerin haram; haram kıldığı şeylerin helal kabul edilmesi riski doğar.
BİLİNMELİDİR Kİ:
1. Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Dolayısıyla Allah’a yaklaşmak ya da Allah’ın bizi duyması için aracılara ihtiyaç yoktur. Hiç kimse bize Allah’tan daha yakın değildir ki, Allah ile aramızda aracı olsun! Bu nedenle dua ederken sadece Allah’a etmeli, medet beklerken sadece Allah’tan beklemeliyiz:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” Kaf 16
“Biz yalnızca Sana kulluk eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz / medet bekleriz.” Fatiha 5
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nun yanı sıra başka veliler edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” Zümer 3
2. Allah’tan başka varlıklara; üstün güçler yakıştırmak, onları öve öve göklere çıkararak neredeyse yarı tanrı konumuna getirmek, Kur’an’ın temel mesajına aykırı tutumlardır. Allah’tan başka ilah yoktur, bu nedenle ilahi / üstün yetki ve niteliklere sahip olan sadece O’dur. Fatiha suresinin 2. ayetinde de belirtildiği gibi, övgüye ve yüceltilmeye layık olan da sadece Allah’tır. Peygamberler bile, kendilerinin herkes gibi insan/beşer olduklarını vurgulamışlar; insanların onları aşırı övgülerle yüceltmelerine engel olmaya çalışmışlardır:
“Hamd (övgü, yüceltilme), Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” Fatiha 2
“De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer size Allah’ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet) gelip çatarsa, Allah’tan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (çağırın bakalım.)”” En’am 40
De ki: “Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir insanım; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine kullukta hiç kimseyi ortak tutmasın.” Kehf 110
5391-“Benî Amir heyetiyle Resûlullah’ın yanına gitmiştik. “Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik. “Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz: “Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.” [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]
5392-“Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim: “Resûlullah’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde (İTRA’) bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin.” [Buhârî, Enbiya 44,]
3. Gaybı (duyu organlarıyla algılanamayan gerçekleri) bilen sadece Allah’tır. Dolayısıyla; insanların içinden geçirdikleri şeyleri, dağların-duvarların arkasında olup bitenleri, gelecekte meydana gelecek şeyleri, nerede darda kalmış insanlar olduğunu sadece Allah bilir. İnsanlar ancak duyu organlarını kullanarak ya da başka insanlar veya teknolojik araçlar vasıtasıyla olaylardan haberdar olabilirler. Ya da şimdiye kadarki deneyimlerinde hareketle, gelecekte olup bitecekler hakkında yorum yapabilirler. Her an her şeyi gören, duyan ve onlara müdahil olabilen ise sadece Allah’tır.
“De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.” Neml 65
“De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”” A’raf 188
4. İnsanların kurtuluşu; kendi inançlarına, ahlaki özelliklerine ve emeklerine bağlıdır. Allah katında, hiçbir insanın kayırması veya torpili işe yaramaz. Çünkü Allah adildir, kitabında vadettiği üzere, hiç kimseye hurma çekirdeğindeki bir iplikçik kadar bile haksızlık yapmaz. (Nisa 49) Hz Nuh’un kendi oğlunu, Hz. İbrahim’in kendi babasını bile Allah’a yaklaştıramaması ve kurtaramaması; Hz Muhammed’in, kızı Fatıma’ya, “Baban peygamber diye güvenme, ben senin adına hiçbir şey yapamam” (Müslim, İman 89) demesi, bu gerçeği apaçık ortaya koymaktadır. Herkese kendi inancı ve yaptıkları yarar sağlamaktadır.
“Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.” Necm 39
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın.” Lokman 33
“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!..” Bakara 25
Yanlış örnek ve benzetmeler, yanlış sonuçlara ulaştırır
Allah’a yaklaşmak amacıyla aracılar edinmeyi gerekçelendirmek adına, genellikle; başbakan, vali gibi birtakım makamların çalışma şekillerinden örnekler verilir ve onların halkla ilişki kurma yöntemlerinden hareketle, Allah ile insanlar arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılır.
Oysa bu çok yanlış bir yöntemdir. Çünkü Allah hakkında, insanların özellikleri ve yaşadıklarıyla kıyaslanarak bir karar verilemez. Allah’ın eşi benzeri yoktur. Bilinmelidir ki, yanlış örnek ve benzetmeler, yanlış sonuçlara ulaştırır.
Şimdi bu örneği ve sonuçlarını değerlendirelim:
ÖNERME ŞUDUR: Başbakan veya vali; halkın sorunlarıyla tek tek uğraşmaz. Böyle basit ve küçük işlerle çevresindeki yardımcılar ya da daha alt kademede olanlar ilgilenirler. Onların çok daha önemli işleri vardır. Bu önermeden hareketle getirilen,
İDDİA ŞUDUR: Nasıl ki, başbakan veya vali, tek tek halkın sorunlarıyla ilgilenmek gibi küçük işler yapmazlar; Allah da herkesin derdiyle, sıkıntısıyla tek tek ilgilenmez. Onların yardımcıları, görevlileri varsa, Allah’ın da birtakım veli kulları vardır. Nasıl ki, insanlar öyle hemen başbakana ulaşamazlar, sıkıntılarını, dertlerini önce alt kademedeki görevlilere iletmek zorundadırlar; aynı şekil de dualarını da Allah’a iletemezler. Allah öyle küçük insanların dualarıyla ilgilenmez. İnsanlar; dualarını, şükürlerini önce veli kullara iletirler, onlar da müritlerinin duasını Allah’a iletir.
Bu önerme ve iddiadaki sorunlar şunlardır:
- Başbakan veya valinin halkın sorunlarıyla tek tek ilgilenmemesi, bir üstünlükten değil ZAAFTAN ileri gelmektedir. Çünkü onlar da herkes gibi insandır, aynı anda herkesin sorunlarını dinleyecek kapasiteye ve zamana sahip değildirler. Dolayısıyla yardımcılara ve aracılara ihtiyaç duyarlar.
Allah ise, mikro ve makro evrenin tamamını tek başına yönetmeye muktedirdir. Onun sadece insanlardan değil, karıncanın yürüyüşünden bir yaprağın yere düşüşüne kadar her şeyden haberi vardır. O, aynı anda bütün insanların sözlerini, davranışlarını, yaşadıklarını, içlerinden geçirdikleri şeyleri, dualarını, zikir ve şükürlerini, hepsini bilir, görür, duyar. Bu durum, Allah’ın sonsuz yüceliğinin bir tezahürüdür. Hangi makamda olursa olsun, hiçbir insan bu yüceliğe yaklaşamaz.
“Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin.” En’am 59
- İnsanların sorunları, dertleri, duaları basit ve küçük işler kapsamında değerlendirilemez. Çünkü Allah insana çok büyük bir değer vermektedir. Ayetlerinde, yarattığı şeyleri insanların hizmetine sunduğunu bildirmesi, bunun kanıtlarından biridir. Ayrıca insanlara peygamberler ve kitaplar göndermesi, kitaplarındaki hükümleri örneklerle detaylı olarak açıklaması, insanlara yine insanlardan örnekler vermesi de onlara atfedilen değeri göstermektedir.
“Kullarım beni sana soracak olursa, muhakkak ki ben (onlara) çok yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler…” Bakara 186
“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.” İbrahim 32
“…O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.” Hûd 61
- “Veli kullar” adı altında, insanüstü özel bir mertebe yoktur. İnsanlar ne kadar doğru ve güzel işler yaparlarsa yapsınlar, ulaşabilecekleri en üst nokta yine insan olmaktır. İman eden ve salih ameller işleyen herkes Allah’ın velisi olabilir. Ancak bu durum onlara ilahi bir güç ve yetki vermez.
“Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” Bakara 107
- Alt kademedeki görevliler, halka başbakandan daha yakın olabilir. Ancak insanlara Allah’tan daha yakın olan başka hiçbir varlık yoktur. Başka bir tabirle, Allah ile insan arasında ara yoktur ki, aracıya ihtiyaç olsun.
“…O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” Bakara 255
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” Kaf 16
Allah razı olsun Demet hocam.Rabbim bizlere şirke bulaşmadan iman ve ibadet etmeyi ve bu şekilde dünyadan gitmeyi nasip eylesin.
Allah razı olsun bu yazıyı kaleme alıp işlediğiniz için, benim için çok verimli olmuştur, çünkü çevremde çok kişi var şeyhlerinin çukuruna takılıp giden, onlarla mücadele etmek için kaleme aldığınız bu konu benim çok önemli, devamını bekliyorum. Selam ve saygılarımı sunuyorum.
Selam ve saygılar
Duadan sonra( amin) kelimesini detaylı açarmısınız kökeni ne dir amin diye okununcaya kadar hangi evrelerden geçmiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi, Amin maddesi…
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=030062&idno2=c030032#1
Prof. Süleyman Ateş
http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-297729-yazar-yazisi-amin-kelimesinin-anlami-nedir-/
Şöyle iddialar da var.
http://ilteraltan.blogcu.com/amin-kelimesinin-kokeni/19723122